Hukuk konusu bu ülkenin kahir ekseriyeti tarafından mesele edilmediğinden, ki bunlara okumuşlar da dahildir, işleyen, bağımsız/tarafsız bir yargı sisteminin varlığıyla ekonomik refah arasındaki bağlantı zihinlerde pek kurulmaz. Halbuki bir ülkede hukuka inancın varlığı, hukukun üstünlüğünün kurumsal garanti altında olması, yargının evrensel kurallara göre çalışması devletin düzgün işleyebilmesi için şarttır. Yani mahkemelerde gördüğümüz “Adalet mülkün temelidir” sözü sadece lafta kalacak bir söz değildir.
Yazılı kurallara ve kanunların ruhuna, uluslararası sözleşmelere uymanın getirisinin ne olduğu belki ilk bakışta anlaşılmaz. Ancak bunların yokluğunda ödenecek fatura akılları başlara getirebilir. Moody’s’in Türkiye’yi yatırım yapılır bir ülke olmaktan çıkararak not düşürmesini bu prizmadan da okumak gerekir.
Moody’s ve benzeri uluslararası kredi kuruluşları 2008 krizindeki rolleri nedeniyle ciddi şekilde kredibilite kaybetmişlerdi. Ne var ki sistemin içinde halen bir işlevleri var. Moody’s kararının siyasi olduğunu söylemek doğru olsa bile çok anlamlı değil zira aynı kuruluşun Türkiye’yi yatırım yapılır ülke kategorisine çıkaran kararı da önemli ölçüde siyasi takdir içeriyordu. Bu durumda siyaseten değişenin ne olduğu üzerinde düşünmek gerekir.
Türkiye’ye bakanların darbe sonrasında gördükleri hukuki manzaradan, adalet mekanizmasındaki aksaklıklardan ve yargının halinden gayet olumsuz