Önümüzdeki günlerin ya da birkaç haftanın en önemli gelişmesi, İran ile BM Güvenlik Konseyi üyeleri ve Almanya (P5+1) arasında yapılan müzakerelerin varacağı sonuç. Eğer müzakereler bir anlaşmayla sonuçlanırsa Ortadoğu’da olumlu anlamda yeni bir döneme geçme fırsatı elde edilmiş olacak. Anlaşmaya varılamaması halinde bir yandan tüm bölgeyi yangın gibi sarmış olan vekâlet savaşları daha da şiddetlenebileceği gibi, İran’a yönelik bir bombardıman dahi gündeme gelebilir.
Genel olarak diğer Avrupa devletlerinde müzakereler ve anlaşma aleyhine büyük bir hareketlilik gözlenmiyor. Buna karşılık ABD Kongresi’nde kâh Obama düşmanlığından kâh ideolojik takıntılardan kaynaklanan sert bir muhalefet öne çıkıyor. Biraz da bu nedenle başka konularda Washington ile takıştıkları halde bu konuda oyunbozanlık etmeyen Rusya ve Çin’in müzakerelerdeki varlığına rağmen mesele bir ABD-İran meselesi olarak değerlendiriliyor.
İşin teknik detayları bir yana bırakılacak olursa İran ile bir anlaşmaya varmaktan daha mantıklı bir seçenek yok. Bu anlaşmayla en azından on yıl boyunca bu ülkenin bir nükleer güç haline gelmesini engelleyecek mekanizmalar harekete geçirilecek. O on yıl boyunca İran toplumunun nasıl evrileceğini kestirmek kolay değil. İran’daki Devrim Muhafızları’nın başı çektiği sertlik yanlıları ile Cumhurbaşkanı Ruhani’nin temsil ettiği yumuşama ve normalleşme taraftarları arasındaki büyük güç mücadelesinin nasıl sonuçlanacağını da.
İyimserseniz İran’ın dünya sistemine dönerek yumuşayacağını ve sorumlu bir devlet gibi davranacağını beklersiniz. Kötümserseniz, üzerindeki baskılardan kurtulmuş bir İran’ın bölgede hâkimiyet kurma projesini sürdüreceğini, Devrim Muhafızları’nın Irak, Lübnan, Suriye gibi ülkelerdeki dolaylı veya doğru