Katalonya'da yapılan anayasaya aykırı referandumun ardından bir şekilde işin tatlıya bağlanabileceğini düşünenler yanıldı. Katalan Meclisi'nin bağımsızlık kararı almasının ardından, İspanyol hükümeti senatodan Katalonya'da yönetime el koyma ve bölgenin başkanı Carles Puigdemont'u kovma yetkisi aldı. Katalan Meclisi'ndeki oylamada 135 milletvekilinden 80'i oy kullandı, bunların da 70'i "Evet" dedi. Katalan polisi, sendikaları ve bürokrasisi, Madrid tarafından yönetime el konulmasına direneceklerini beyan etti. Bu referandum bir dizi sorunun gündeme gelmesine yol açtı. Egemenlik, bağımsızlık, kendi kaderini tayin hakkı, demokratik meşruiyet, hukuk devletinde siyasal taleplerin oldubittiyle hayata geçirilmesinin doğruluğu/yanlışlığı, devletlerin ulusal ve toprak bütünlüklerini koruma hakkı üzerinde ciddi tartışmalar başladı. Daha da önemlisi, konu "kendi kaderini tayin hakkı" gibi bir kavram olduğunda sloganların hayli karmaşık meseleleri anlama ve çözümlemede yetersiz kaldığını da gösterdi. Bu arada Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık Katalonya'nın bağımsızlığını tanımayacaklarını derhal ilan etti. AB, İspanya'nın toprak bütünlüğünden yana tavır aldı. Bundan da öteye bir halkın/toplumun/ ulusun geleceğini belirleyecek bu denli önemli bir kararın, parlamentoda sandalyelerin yarısından fazlasına sahip ancak toplumun çoğunluğunun oyuna sahip olmayan partiler tarafından, yüzde 50'lik bir oran yeterli görülerek alınmasının ne kadar demokratik olduğu ve bunun meşruiyeti de sorguya açıldı.