Önümüzdeki dönem, dünyanın pek çok yerinde popülizmin güçleneceği, bazı yerlerde faşizanlaşacağı bir dönem olacak. 2008 krizi derinliğinde bir krizin ardından yerleşik yapıları kökünden sarsan bir toplumsal ve siyasal depremin yaşanmasında, şaşılacak bir durum yok. Soru, popülist dalganın siyasal sonuçlarının, yerleşik sistemlerin ve düzenlerin esaslı bir reformdan geçirilmesiyle mi, yoksa çoğulculuğa düşman, baskıcı yönetimlerin iktidarıyla mı sonuçlanacağı.
Popülist dalga, sağ veya soldan yükselebiliyor. Ortak payda, küreselleşmenin yarattığı büyük eşitsizliklerin, güvensizliğin, gelecek korkusunun var olan kurumlara ve seçkinlere isyan şeklinde ortaya çıkması. Hemen tüm gelişmiş demokrasilerde benzer saiklerle öncelikle işçi sınıfı ve küreselleşmeden hasar gören kesimler, adaletsiz olduğuna inandıkları sistemin değişmesini talep ediyor. Bir bakıma, Foreign Affairs Dergisi’nin son sayısındaki hayli derinlikli yazısında Francis Fukuyama’nın yazdığı gibi, “Demokratik ülkelerde seçmenler kendi kaderlerini ellerine almak üzere ayaklandılar”.