Her gün toprağa düşen, üstelik de çoğu kalleşçe öldürülenlerin haberleri, cenazelerinin görüntüleri, ailelerinin tahammül edilemeyecek acısı bir şekilde önümüze geliyor. Bu gençlerin neden öldüğünü iktidar sahipleri de PKK da kendi “cenah”larına anlatamıyorlar. Anlatsalar, ikna edemiyorlar. Her iki tarafın bu ülkede bir nefes alınmasını sağlayan ateşkes dönemini tam da böyle bir savaşa hazırlanmak için de kullandıkları anlaşılıyor.
HDP’nin barajı geçmesinin sunduğu siyaset yapabilme imkânından iktidar partisinin, devleti bir türlü çoğulcu bir toplumun eşit haklara sahip vatandaşlarının hizmetkârı gibi göremeyenlerin ve ellerindeki silahtan güç devşirenlerin hoşlanmadıkları ortada. Bu toplumun toplum olarak kalma iradesini, barış içinde yaşayabilme umutlarını tarumar etme pahasına şiddeti tırmandırıyorlar. Üstelik bu şiddet tırmandırması, 7 Haziran gecesinin şokunu atlatır atlatmaz gereksiz, anlamsız, tehlikeli ve son tahlilde derin bir sorumsuzlukgösterisi olan erken seçim zorlaması ortamında sürüyor, sürecek.
Böyle durumlarda yazmak anlamını yitiriyor. Sözün hükmünün yitirilmesi için bunca gayret sarf edilirken, şiddetten, kandan ve düşmanlık körüklemekten beslenenler gemi azıya almışken gene de sözden başka sığınılacak yer yok. Hatta toplumun halen sağduyusunu kaybetmemiş kesimlerinde bu şiddetin, bunca insanın ölümünün, arkada bırakılan dulların, yetimlerin ve çökmüş anne-babaların acısının hiç de gerekli olmadığı düşüncesi iyice yer etmiş gözüküyor.600 binden fazla asker kaçağı olan, hiçbir konuda kılını kıpırdatmayanların bedelli askerlik söz konusu olduğunda ortalığı yaygaraya verdikleri bir ülkeden de söz ediyoruz sonuçta.