Yarın, içinden geçtiğimiz günlerin tarihi yazıldığında
Suruç’taki katliamın ardından hükümetin bir yas ilan etmemesi
herhalde iktidarın hatalar zincirine eklenmiş bir halka diye
görülecektir. Bu yalnızca ölen gençlerin fotoğraflarında gördüğümüz
ışıltılı yüzleri, insanı saran gülümseyişleri ve apaçık belirgin
iyi niyetlerinin bu saygı adımını hak etmesinden dolayı değil.
Dünkü olayla birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin toprakları geri
döndürülmesi zor bir şekilde Suriye iç savaşının içine çekildi.
Daha doğrusu dünkü analizinde Ruşen Çakır’ın vurguladığı gibi
“Örgüt geniş bir kitle tabanına, yaygın bir örgütlenme ağına sahip
olduğu Türkiye’yi de artık bir savaş alanı olarak ilan etmişe
benziyor.”
Böyle bir durumda ilan edilecek bir yas, Başbakan Davutoğlu’nun çok
arzuladığını söylediği bir bütünleşme duygusunu yaratabilmek
açısından kanımca çok yararlı olurdu. Bunun yapılmamasının nedeni
Çakır’ın yazdığı gibi örgütün (ki artık devlet ya da yarı devlet
demek daha doğru olacak sanki) Türkiye’deki kitlesel tabanının
yaygınlığından mıdır bilemiyorum. Ancak halen Batman’da olan Özcan
Tikit’in gözlemleri önümüzdeki dönemin içerdiği tehlikeler hakkında
bir fikir veriyor.
Tikit’in anlattığına göre Batman ve genelde bölge açısından (IŞ)İD
gazetelerde hakkında haber okunan ya da TV’de izlenen bir örgüt
değil. Suriye ile iç içe yaşayan bölgede bu örgütün yarattığı
dehşet somut bir gerçeklik olarak yaşanıyor. Dahası bölge halkı
devletin kendisini korumadığını görüyor, buna inanıyor. Müsamahaya
ve teveccühe layık görülenlerin araba bagajlarında “keleş”lerle
dolaşan cihatçılar olduğunun da gayet farkında.
Bu durumda ülkenin batısında lafı edilen “kamu düzeni” bağlantılı
sözlerin pek bir hükmünün olmadığını, Güneydoğu’da örgütün gölgesi
altında yaşayanların kendilerini bir şekilde savunmak gereği
duyduklarını anlıyorsunuz. Kobani’den beri toplumu bölecek bir
söylemi sürdürmenin, devleti bölgedeki ideolojik savaşın tarafı
haline getirmenin sonucu da ister istemez yabancılaşma ve bilenme
oluyor.
Sonuçta Türkiye’ye saldıracağını kendi dergisinde bu ülkenin siyasi
şahsiyetlerini ve bizzat kendisini mürted, tağud veya kâfir ilan
eden bir zihniyetten bahsediyoruz. Neler yapmaya muktedir oldukları
konusunda da zaten tereddüde yer bırakacak bir durum yok.