En son -eski komşum- Ara Güler’in cenaze
töreninde yaşandı:
Camide, kilisede, sinagogda alkış olur
mu?
Kilisede ve sinagogda alkış olur mu, bilemem.
Peki camide olur mu? Konumuz bu:
“Alkış” denince aklınıza ne geliyor; bir şeyi beğenmek, onaylamak
için el çırpmak! Başka?
Şeyh Tevfik Efendi’yi bilir
misiniz; II. Abdülhamit’in “baş/ser
alkışçısı” idi.
Sarayda altı kişilik “alkış
bölüğü” vardı!
Konumuz cami olduğu için örneği buradan vereyim:
Padişah cuma namazını kılmak için saraydan çıkarken
seralkışçının işaretiyle, alkış
çavuşları bağırarak şöyle derdi:
– Uğurun hayır ola, yaşın uzun ola, hak Teâlâ efendimize ömürler
vere devletinle çok yaşa…
Padişah camiye varınca bu kez
şöyle alkış yapılırdı:
– Yardımcın Allah ola, yaşın uzun ola, hak Teâlâ efendimize ömürler
vere devletinle çok yaşa… (II. Abdülhamit son
sözü “Padişahım şevketinle devletinle bin
yaşa” diye değiştirdi!)
Namazdan sonra “büyük alkış” denen “Uğurun hayır ola”
denirdi. Halk da söylenenlere eşlik ederdi.
Bayram namazlarında, Kadir Gecesi’nde de benzer alkış
merasimleri yapılırdı:
– Camiye giderken, “uğurun hayır ola…”
– Camiye varınca, “yardımcın Allah ola…”
– Camiden çıkarken, “uğurun hayır ola…”
– Saraya girerken, “yardımcın Allah ola…”
Yani… Bizim kültürümüzde camide “alkış”
geleneği var.
Şemsettin Sami, Kamûs-ı Türki eserinde
“alkış” terimini; “El çırparak bülend âvâz ile (yüksek sesle)
bağırarak edilen takdîr ve tahsîn (değer verme, beğenip güzel
bulma)” şeklinde açıklar.
Konuyu biraz daha açayım…...