Her büyük madenci kazasından sonra bir iki gün “ah-vah” ediliyor, tepki gösteriliyor, siyasiler “ağız dalaşına” giriyor ve sonra bir başka katliama kadar vahşet unutuluyor!
Başörtüsü (ya da etnik kimlik) gibi kültürel meseleleri konuşmaya harcanan zamanın binde birini -dünyanın en zor mesleği- maden işçilerinin ağır sorunlarına ayırmıyoruz!
İşçi cinayetlerinden hepimiz sorumluyuz. Köklü çözüm bulmak zorundayız.
Bunun önceliklerinden biri, örgütlülük/güçlü sendikacılık…
Türkiye’de sendikaların güçsüzlüğü ve iktidar ile işveren gölgesindeki sarı sendikacılık sürdükçe işçilerin “kader kurbanlığı” sürmeye devam edecektir!
Tarihimizin en hürriyetçi 1961 Anayasası, geniş olarak tanınmış sendikal haklar- özgürlükler verse de, iki yıl sonra 1963’te çıkarılan 274 ve 275 sayılı kanunlarla -grev haklarının kısaltılması gibi- hepsi geri alındı!