AKP iktidarı, McKinsey&Company adlı ABD’nin
strateji-danışmanlık şirketiyle anlaşmasının meali
şudur:
-“Kredi- borç verecekler ya da yatırım yapacaklar bizim iktidara
güvenmiyor!
-“Bizde küresel piyasaların inanacağı bir ‘hakem’ bulduk; tüm
yaptıklarımızı onun gözetiminde yapacağız!
-“Keza onun yol göstericiliğine başvuracağız.
-“Bize olan güven sorununu McKinsey ile
aşacağız!”
Bu aslında 16 yılın sonunda gelen
itiraftır:
-“Biz beceremedik!”
-“Biz ülkeyi yönetemedik!”
-”Bize kimse güvenmiyor artık!”
2001 krizini anımsayınız:
-Hayat
olağanüstü pahalanmıştı.
-Döviz olağanüstü artmıştı.
-İşsizlik rekor kırmıştı.
-İflaslar intiharlara sebep olmuştu.
Ve: Dünya Bankası’nın görevlendirdiği Kemal
Derviş, IMF ile masaya oturdu, anlaştı. Sert ekonomik
kararlar aldılar.
Bu zorlu yapısal reformların altına imza koyan DSP-ANAP-MHP
koalisyon hükümeti seçimde baraj altında kaldı.
İktidara gelen AKP, “Derviş-IMF kararlarını” ilk
yıllarda harfiyen uyguladı. Sonra…
“Yoldan” çıkıp, “kayırma
ekonomisi” bataklığına saplandı! Merkez Bankası gibi
2001’de özerkleştirilen kurumları pasifize etti. Keza
demokrasiyi-hukuku rafa
kaldırdı. Sonuçta:
-Yabancı sermaye
kaçtı.
-Türkiye inşaat dışında üretemez oldu.
-İktidar kamunun varını yoğunu satıp tüketime harcadı.
Bugün… Sıcak paraya bağımlı Türkiye 2001
krizinin benzerini yaşadı/yaşıyor.
Diyebilirsiniz ki:
2001 krizi IMF ile “halledildi.”
2018
krizi IMF ile değil de niçin McKinsey ile “çözülmeye”
çalışılıyor?
Farkı ne?
Yazayım:
Ülkeler IMF’den neden kredi almak ister; kredi faizleri düşük olduğu için mi? H...