Yazdım: Son dönemde Türk edebiyatı üzerinden yakın siyasi tarihimizin izini sürüyorum.
Bugün: Politik görüşü Soğuk Savaş döneminde oluşmuş Erdoğan ve Bahçeli üzerinde duracağım. Daha doğrusu o kuşağı etkileyen edebiyat dünyasının peşine düşeceğim! Örneğin, Osman Kavala konusunda iktidar ortakları niçin komplocu katı düşünceye/ sertliğe sahip?
Şaşırtıcı gelecek ama soruyu Osman Kavala’nın kayınpederi üzerinden yanıtlamaya çalışacağım:
Tarık Buğra adını, Türkiye sanırım TRT’de 1984 yılında yayımlanan Küçük Ağa dizisiyle duydu. Yazar Buğra, aynı isimli romanının senaryosunu da kaleme aldı.
Dönemi anımsatmalıyım; 12 Eylül darbesi ve ülkeye yeni sokulan neoliberalizm ideolojisinin “Ilımlı İslam” aracılığıyla topluma hâkim kılınmak istendiği devirdi…
Aralarında Tarık Buğra’nın da bulunduğu muhafazakârların kurduğu Aydınlar Ocağı teşkilatının “Türk İslam Sentezi” düşüncesi, 12 Eylül darbesinin dine bakış söylemine uygundu.
Askeri cunta, Tarık Buğra eserinin, Kurtuluş Savaşı mücadelesine toprak ağaları, eşraf ve din adamları ittifakının oluşturduğu “İslam birliği” anlayışıyla bakmasının TRT dizisi olmasında sakınca görmedi.
“Zat-ı Şahane’nin halife efendi’ni izinden gittiğinin” sürekli altını çizen, eserin baş karakteri din adamı Küçük Ağa, Kuvayı Milliye’ye tereddütle bakan biriydi. Öyle ki mecliste Mustafa Kemal’e muhalif İkinci Grubu ile diyalog halindeydi. Zaferden sonraki dönem konusunda kuşkuluydu. Vs.
Buğra’nın ideolojik psikolojik harbi bununla sınırlı değil.
★★★
Tarık Buğra’nın Soğuk Savaş’a uygun anti komünist “Gençliğim Eyvah” romanı üzerinde durmak lazım. (Ki “Yağmur Beklerken” ve “Dünyanın En Pis Sokağı” romanlarının siyasi tavrı da benzerdir.)