Mesele kişisel değil…
Ya, 11 Nisan 1920’den yanasın.
Ya da, 23 Nisan 1920’den yanasın.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın
camilere gönderttiği 30Ağustos Cuma
hutbesinde Atatürk adını silmesinin; Trabzon’da camiye
asılan Atatürk ve Türk
Bayrağını kaldırtmak istemesinin tarihsel bağı
var…
Bugün adı “Ali Erbaş” olabilir; dün
adı “Dürrizade Abdullah” idi.
Bugün makamı “Diyanet İşleri Başkanlığı” olabilir; dün
makamı “Şeyhülislamlık” idi.
Anımsayınız:
Osmanlı, savaştan yenik çıktı. İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar
ve Yunanlar Anadolu’yu paylaşmaya başladı. İstanbul bile işgal
altındaydı. Aydınlar Malta’ya sürüldü.
Halk işgalcilere direnmek için Anadolu’da birbirinden
kopuk “Müdafaa-i Hukuk- Milliye Cemiyetleri” ve
“Redd-i İlhak Cemiyetleri” kurmaya başladı. “Milli Kongreler”
düzenlendi.
Mustafa Kemal, Samsun’a çıktı. Hedef, dağınık yerel milisleri
toplayıp kurmay karargâh oluşturmaktı…
Osmanlı Sarayı, Mustafa Kemal’in yaptıklarından rahatsız oldu; geri
çağırdı. Mustafa Kemal karara uymayınca görevden alındı. Hakkında
tutuklama emri çıkarıldı.
Biliyordu ki Mustafa Kemal, zaferin büyüklüğü,
mücadelenin zorluğuyla ölçülür…
Osmanlı Sarayı bu kez
halkı uyarmak için Anadolu’ya şehzadeler başkanlığında Heyet-i
Nasiha (Nasihat Heyeti) gönderdi; “barışı tehlikeye sokacak
hareketlere kalkışmayın!”
Keza. Devreye Şeyhülislamı soktular:
Şeyhülislam Dürrizade Abdullah fetva yayınladı:
– “Dünya düzeninin nedeni olan İslâm Halifesi (Yüce Allah, onun hilâfetini kıyamet gününe kadar sürdürsün) Hazretlerinin yönetimi altında bulunan İslâm beldelerinde bazı kötü kişiler, aralarında birleşip ve kendilerine başkanlar seçerek Padişah’ın bağlı uyruklarını hileler...