Geçen gün… Televizyonda bir bankanın kredi kartı reklamının seyrederken düşündüm:
Türkiye'deki finans sistemi herkese, kredi/ borç vermek için neden adeta çırpınıyor?
Diğer yanda çoğunluk neden krediye/ borca hücum ediyor? Aynı devlet gibi vatandaş da borçlu olmaya neden çok istekli?
Türkiye'de özellikle 2001 finans krizinden sonra “borç siyaseti” adım adım neden-nasıl inşa edildi? Bakınız:
Bir ülke ekonomisinde kâr; mal -hizmet- ticaret üretimi yerine daha çok finansal faaliyetlerden (paradan para kazanmak ile) elde ediliyorsa orada finansallaşma var demektir.
Türkiye, devletiyle- vatandaşıyla (bol kredi- yüksek faiz peşinde koşturularak) finansallaşmaya yenik düşürüldü.
Kırk yıl öncesine kadar ekonominin can damarı sanayileşme/ üretim idi. Ki buna ekonomide “yaratıcı faaliyetler” denir…
Parayı birinden alıp diğerine vermek ise yaratıcı yanı gelişmemiş “dağıtımsal” faaliyetler olarak görülürdü. Çocukluğumdan biliyorum; tüccar babam tefecileri hiç sevmezdi. Onlardan borç almanın/ onlarla ilişki kurmanın uğursuzluğa sebep olacağını söylerdi!
Peki, ne oldu, nasıl oldu da vatandaş sahte dünyaya kanar hale getirildi?
Vatandaşın, banka ve finans şirketlerine 1,5 trilyon lira borcu var bugün…
Vatandaşın, icra dairelerinde 23 milyon 220 bin dosyası var bugün…
4 milyon 138 bin vatandaş, kredi borcunu ödeyemediği için bankaların takibinde bugün…