Koca mahallede yalnızdım…
Oyun oynadığım arkadaşlarımın tamamı ilkokula
başlamıştı. Okula gitmek istiyordum. Yaşım tutmuyordu. Sürekli
ağlıyordum.
Bir iki gün okula götürdüler beni; “hevesini alır,
bırakır” diye. Öyle olmadı; devam etmek istedim.
Okul müdürü “böyle olmaz” diye karşı çıktı.
Ağlama seanslarına tekrar başladım!
Rahmetli annem çareyi buldu:
Faik Tonguç Çocuk Kütüphanesi!
Tek katlı bahçe içindeki çocuk kütüphanesi evimizin 500 metre
ilerisindeydi.
İlk günler annem bırakıp- alıyordu. Yolda aynı sözü tekrarlardı;
“kütüphanede konuşulmaz.”
Zamanla kütüphane yolunu öğrendim, tek başıma gidip gelmeye
başladım. Fakat…
Bir sorunum
vardı; kütüphanedeki görevliden korkuyordum. Bir
kolu yoktu! Ceketinin tek kolunu pantolonunun içine
sokardı.
Yüzü hiç gülmezdi. Konuşmazdı. Kara gözlükleri
vardı.
Korkardım ama yine de her gün giderdim çocuk kütüphanesine. Zamanı
unutup hayaller kurarak dergilerin renkli sayfalarını
karıştırırdım. En sevdiğim “Mavi Kırlangıç Çocuk
Dergisi” idi.
Kütüphane arkadaşlarım oldu kısa zamanda. Bahçesinde oynardık.
Kurallara uyardık, sessiz futbol maçı yapardık! (Daimi kalecimiz
iki ayağı da olmayan ‘Doktor Rıfat’ idi.)
Bir gün… O tek kollu kütüphane memuru eve dergi
götürmeme izin verdi. İnsana güveni o çocuk
yaşımda en çok korktuğum kişiden öğrendim ben…
Aradan yıllar geçti…
Çorum Olayları çıktı.
-Birisi bizim dükkan olmak üzere- 700 dükkan/ev
yakıldı, tahrip edildi. İkisi bizim sokaktan 57
kişi hayatını kaybetti.
Şehrin öte yakasına göç etmek zorunda kaldık…
Çocukluğum arkamda kalıvermişti…