Adı, Steven Runciman (1903-2000)…
Orta Çağ çalışmalarıyla tanınan İngiliz tarihçi.
Üç ciltlik “Haçlıların Tarihi” önemli eserleri arasında.
1940’da İstanbul Üniversitesi’nde Bizans Tarihi
dersi verdi.
Türkçe, Latince, Yunanca, Arapça, Farsça, İbranice, Süryanice,
Ermenice, Gürcüce biliyordu.
Şu örneği sıklıkla
aktardı:
Suriye’de demiryolu yapımı
için kazı çalışması yapılırken bir yatırın türbesinin
yıkılması gerekir. Köyün Müslüman halkı karşı çıkar.
Demiryolunu yapan müteahhit, yatırın taşlarını
numaralayarak türbeyi sadece birkaç metre öteye taşımaya
halkı ikna eder.
Yapılan kazıda yatırın bulunduğu yerde Müslüman
evliyalarla ilgili hemen hiçbir şey bulunmaz. Biraz daha kazılınca
türbenin altında bir Hıristiyan ermişiyle ilgili
bazı eşyalar bulunur.
Yatırı biraz daha derinlemesine kazınca, çok tanrılı
dinlerden birinin boynuzlu bir tanrı heykeli ortaya
çıkar!
Runciman’dan bu örneği vermemim nedeni; bugün yazı
konumuzun “kök” sorunu olmasıdır. Derine
kazmak zorundayız.
Baksanıza:
Afrin Harekatı “Bizim Mahalle”de tartışmalara
sebep oldu! “Ne olursa olsun ben ‘savaşa hayır’
diyorum” diyen arkadaşlar var. Sanki biz savaş taraftarıyız!
Kimi kavramlar-sloganlar kirletildi. Örneğin… Etnik
bağnazlık yapıp terör örgütünü destekleyenlerin dilinden
“insan hakları” sözü düşmüyor!
Bak yoldaş!
“Ben solcuyum tabii ki savaşa karşı
çıkacağım” diyorsan sol’un ideolojisini, tarihini
bilmek zorundasın. Bu, romantik şiir okumaya
benzemez. Bu, küreselleşme masallarına hiç
benzemez!
Şunu demek istiyorum: