GEZİ protestoları, ötekileştirmeye, aşağılanmaya, hukuksuzluğa karşı duruş; yaşama tarzına sahip çıkma, farklılıkları barıştırma direnişiydi.
Gezi, gençlerin hareketiydi; bankta nasıl/kiminle
oturacaklarını, ne giyineceklerini, hangi evlerde yaşayacaklarını,
hangi diziyi izleyip neyi okuyacaklarını siyasilerin dikte
ettirmesine karşı çıkıyorlardı.
Kendilerine 'çapulcu' dendiğinde kabullendiler, 'gezi zekâlılar'
diye aşağılayanlara 'gezi zekâsını' dünya markası yaparak yanıt
verdiler.
Anlayacağınız, tam da Başbakan Davutoğlu'nun 19 Mayıs'ta gençlere
hitaben söylediği şu sözlere uygun davranan 'çapulculardı' onlar:
"Dünyanın öbür köşesinde bile insan onurunu zedeleyen bir davranış
varsa gençlerin seslerini yükseltmeleri, gerektiğinde 'isyan'
duygusuyla harekete geçmekten daha doğal bir şey yoktur. Eğer bir
olay oluyor da siz genç olduğunuz halde ona tepki vermiyorsanız,
yaş olarak genç, ama psikolojik olarak genç değilsinizdir. Genç
denilen insan nerede bir zulüm görürse, ayağa kalkar, ona karşı
sesini yükseltir."
ADİL, EŞİT, ŞAİBESİZ SEÇİM
Yazık ki AKP, o gün gençlere bu anlayışla yaklaşmadı, Gezi'nin
mesajını doğru okumadı, ama gençlerin siyasete kalıcı damga
vurmasını da önleyemedi.
Kucaklama yerine ötekileştirme, hatta 'düşmanlaştırma' algısı
yaratan iktidar, maalesef bugün de 7 Haziran seçimleri vesilesiyle
aynı yolda yürüyor.
Anayasa'nın açık hükmüne rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki aydır
meydanlarda AKP lehinde, muhalefet partileri aleyhinde propaganda
yapıyor.
Muhalefete destek veren vatandaşların varlığını görmezden gelip,
hem de onların vergilerini kullanarak seçime müdahale ediyor.