ÜÇ büyük muhalefet partisinden CHP, bu seçimde meydanlarda neredeyse 'sıfır siyaset, tamamen vaat' politikası izlerken, iki zıt uç MHP ve HDP ise Cumhurbaşkanı Erdoğan ile AKP'ye etmedik laf bırakmıyorlar.
Çukurova'da bu iki partinin mitinglerini izledim; Devlet Bahçeli
ve Selahattin Demirtaş ile sohbet edebildik, 'Aynen devam'
dediklerini gördük.
İki partinin de birbirlerine karşı duruşlarında hiçbir değişiklik
yok, ancak en azından Çukurova'da kullanılan dilin özenli olduğunu
belirtmeli.
HDP'ye yapılan saldırılar sonrası bunun ayrı bir anlam kazandığını
görmeli.
ZAMANLAMADAKİ RASTLANTI
Neden mi? Çünkü çok profesyonel bir saldırı ve zamanlama var.
Rastlantıya bakın ki bombalar, Mersin'de CHP ile birincilik
yarışına girişmiş MHP'nin, öncekilere oranla daha kalabalık geçen
mitinginin ertesi günü patlıyor.
Bahçeli bu hassas ilde kürsüye çıktığında söze, 'İnancı, kökeni ne
olursa olsun her vatandaşımı yüreğime basıyorum' diyerek başladı,
"Kürt kökenli kardeşlerim, bizimle aynı safa gelin" çağrısı ile
devam etti.
Önceki konuşmaları ile kıyaslandığında, HDP'ye eleştirilerini yine
sürdürdü, ama ölçülü bir düzey tutturduğunu izledik.
Acaba, HDP'nin Adana ve Mersin il binalarını bombalayanlar, bu
mitingin ertesi gününü özellikle seçmiş ve de "Bahçeli nasılsa
ortalığı kızıştıracak, hemen ardından HDP binalarında bombalar
patlayınca bazı parmaklar rahatlıkla MHP'ye yönelecek" kurgusundan
hareket etmiş olmasın?
Miting sonrası sohbetimizde Bahçeli mutluydu, öncelikle alandaki
kadın sayısının yüksekliği yüzünü güldürmüştü.
Ne zaman ki 'AKP', 'Başbakan Davutoğlu', 'Cumhurbaşkanı Erdoğan'
dedi, onlarla ilgili en sert sözcükleri yine art arda dizdi, her
seferinde alanı dalgalandırmayı başardı.
'17/25 Aralık'ı neredeyse Erdoğan'ın titri gibi kullanan Bahçeli, o
süreci, sloganlaştırdığı 'kutu', 'kasa', 'kol saati', 'hırsızlık',
'yüzsüzlük' gibi sözcükler üzerinden anlattıkça büyük alkış almaya
devam etti.
Bahçeli, Çukurova'dan Niğde'ye geçerken bu heyecan içindeydi,
kafası rahattı.