Şule Perinçek Aydınlık Gazetesi

Araplar bizim düşmanımız mıdır

Biliyorsunuz CHP de dahil bazı çevrelerde müthiş bir Arap, hatta Asya düşmanlığı var.Hem Atatürk’ün adını ağzınıza alacaksınız hem de Filistin, emperyalizme karşı varını...

26 Kasım 2023 | 583 okunma

Biliyorsunuz CHP de dahil bazı çevrelerde müthiş bir Arap, hatta Asya düşmanlığı var.
Hem Atatürk’ün adını ağzınıza alacaksınız hem de Filistin, emperyalizme karşı varını yoğunu ortaya koymuş savaşırken karşı cephede yer alacaksınız.
Kuşkusuz bilmezlik değil. Bilinçli bir saf belirleme. Hatta bazıları için de şöyle söylenebilir: Belirlenen safta yer alma… Verilen bir görevi yerine getirme.

Atatürk, Türk Devrimin yönünü şu sözleriyle açık bir şekilde çizer:
“Biz Batı emperyalistlerine karşı yalnız kurtuluş ve bağımsızlığımızı muhafaza etmekle yetinmiyoruz. Aynı zamanda Batı emperyalistlerinin kuvvetleri ve malum olan her vasıtaları ile Türk milletini emperyalizme vasıta yapmak istemelerine de mâni oluyoruz. Bu suretle bütün insanlığa hizmet ettiğimize kaniyiz.”
Bu sözleri izleyen cümle de safların nasıl belirlendiğinin bir işaretidir ve yine bugüne ışık tutmaktadır:
“Rus ve Türk milletlerini birleştirecek sağlam dostluk esaslarının ameli ve maddi bir surette semerelerini gösterebileceğinden ümitvar olmakla bahtiyar bulunuyorum.”1
İşte bu nedenle Türkiye şimdiye kadar mevcut tarih kitaplarının icaplarını değil, tarihin hakiki icaplarını takip etmektedir. Gerçekten mevcut tarihlerin kaydettiği olaylar milletlerin hakiki fikirleri ve emelleri değildir.2
Bu emelleri doğru saptamak bilimsel bilgi ve öngörüye dayanır.
İşte bu nedenle de Türkiye'nin kurtuluş ve kuruluş mücadelesiyle mazlum ülkelerin bu emelleri tarih sahnesine çıkmıştır. Başarı yolunu tayin edici en önemli ve ayırt edici fark, emperyalizme karşı alınan kararlı, açık tutum ve ilk önce milli iradeyi yaratacak ve bu mücadeleye önderlik edecek, milli bir idarenin kurulması olmuştur.
Atatürk’ü Atatürk yapan budur.
Adını anmayı hak etmek gerekir.

O zaman da Arap dünyasında aynı bugün bizde olduğu gibi emperyalizmin dur dediği yerde saf tutanlar vardı, Türkiye’de Millî Mücadelenin karşısındaydı. Yine aynı şekilde Mustafa Kemal’i bayrak yapan, alanlara çıkan Batılıların merkezlerine gönderdiği raporlarda taktığı sıfatla söylersek “Jön Araplar” vardı. Onların emperyalistlere karşı attığı her adım, yükselttiği her ses Ankara’dan büyük sevinçle karşılanıyor, daha da yüksek sesle Anadolu’nun mücadele cephelerine duyuruluyordu.3 Arap dünyasının direnişi, Türkiye Devrimi için de tayin edicidir.
Emperyalistler bunu pek güzel görüyordu. Vızır vızır raporlar merkeze akıyordu. Irak'ta bir İngiliz istihbarat subayı Eylül 1920 tarihli raporunda "Irak ihtilalinin milletlerarası bir komplonun parçası olduğunu, işin içinde Kemalistlerin bulunduğunu," İngiliz hâkim Arnold Wilson da "Kerbela'daki ihtilalcilerin Türklerden mayıs haziran aylarında yedi bin altın Türk lirası yardım gördüğünü, Kemalist ajanların Irak'ta milli heyecanın oluşmasında etkili olduklarını" belirtmektedirler.4

Ortaçağ İmparatorluklarının süresi dolmuştu. Millî devletlerin sahneye çıkışı “tarihin icaplarını” yerine getirmesi kaçınılmazdı.
Atatürk bunu daha 1905’te öngörmüştü.
“Dava” diyordu “yıkılmak üzere bulunan bir imparatorluktan bir Türk devleti çıkarmaktır.” Osmanlı devletinin tasfiyesini büyük devletlere bırakmamak gerekirdi. Türk çoğunluğun yaşadığı topraklarda kendimiz bir millî devlet kurmamız gerekiyordu. İleriyi görmek istemeyenler İmparatorluk’tan toprak fedakârlığı yapılmasını hoş karşılamayacaktır, hatta ihanetle suçlayacaklardır; görüşündeydi.5
Nitekim 24 Ocak 1920 tarihli Hâkimiyeti Millîye gazetesindeki başyazıda bazılarının İmparatorluk sınırlarının korunması için “genel bir himaye ve vekâleti” savundukları vurgulanıyordu. “Oysa bu hürriyet ve bağımsızlığı, hayat hakkını tehlikeye sokmak anlamına geliyordu. Arabistan’la birlikte Türkiye’ye konulan himaye ya da vekâlet her iki milleti birden yabancı bir devletin özel çıkarlarına esir etmek olurdu. Emperyalist devletler kendi ekonomik ve siyasi çıkarları açısından Arabistan’ı, Irak’ı ve Anadolu’yu birbirinden ayıt etmeyeceklerdi. Demiryollarını da ekonomik merkezlerini de kendi ülkeleriyle olan ilişkiye göre ayarlayacaklardı. Arabistan ve Irak’ı içine alacak sınırlarda ısrar etmek Anadolu’nun bütün geleceğini yok etmek anlamına gelirdi.”…
Bu bir kehanet ya da olağanüstü yetilere sahip olmaktan kaynaklanan ileri görüş müydü?
Tam tersine çok basit bir nedeni vardı. Mustafa Kemal Paşa daha çok gençken not defterine yazdığı gibi “maddeyi anlıyor, evvela sosyalist oluyordu”.
Onun için de bu kadarla kalmadı.

Şu fikirler art arda vurgulandı:
-Araplar kendi varlık ve kaderleri konusunda bizzat karar sahibidirler. Çünkü bir millet teşekkül etmiştir ve kendilerini yönetmeye yetenekleri vardır.
-Araplar bir millet teşkil etmek için icap eden şartlara sahip değildir demek, bağımsızlıkları uğrunda hâlâ mücadele eden ve eski bir medeniyete, olgun milli unsurlara sahip bir millet için gülünç olur.
-Mütarekeyle çizilen sınırın güneyinde dil, medeniyet ve hayat tarzı Arap'tır. Halep'ten aşağıda bütün Arabistan'ın milli çoğunluğunu teşkil ederler. Bu nedenle onların bağımsızlığı kabul edilen milliyet ilkelerine uygundur.6
1937'de Suriye Başvekili Cemil Mardam’ın Ankara’yı ziyaretinde yaptığı konuşmada "Bütün kabahat Osmanlı İmparatorluğu'ndadır" der ve şöyle devam eder: "Balkan Harbi sonunda Gelibolu'daydım. Ben Talât Paşa'ya teklif ettim. 'Suriye'ye, Irak'a istiklâl veriniz' dedim. Talât Paşa 'Bunu başkasına söyleme, seni asarlar' dedi. Fakat yapılacak şey buydu. Eğer yapılsaydı, bugün Türkiye, Suriye ve Irak ki zaten kardeştiler, bugün daha samimi kardeş olacaklardı, müstakil Suriye, Irak ve Türkiye.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FETÖ’nün sahibi ortak akıl boşuna çalışıyor 21 Kasım 2024 | 952 Okunma Ah o paralar güçlü millî bir yönetimin elinde olsa 17 Kasım 2024 | 599 Okunma Vatan Partisi yurt dışında yaşayan kahramanlara seslendi: Türkiye güçlü olursa yurt dışında yaşayan yurttaşlarımız da güçlü olacaktır 14 Kasım 2024 | 1.189 Okunma Devrim zamanıdır kimse durduramaz 10 Kasım 2024 | 82 Okunma Seyredemeyeceğimiz bir sürece girdik 03 Kasım 2024 | 259 Okunma