Bu yerel seçimler biraz değişik. Neredeyse bir tek Vatan Partisi dışında bütün Partilerin içinde görünür görünmez müthiş bir mücadele ve ayrışma var. Hele bazılarında çok şiddetli. Düzey meselesine hiç girmeyeceğim.
Her seçimde Partilerin içinde bu tür bir rekabet olur.
Genellikle “bu tür” dediğim… onu seçme genel başkanım beni seç…
hesabı… nedeni de hizmet mi?... onun siyasette modası çoktan geçti…
rant… makam… koltuk… birincil sıralarda… Birbirinin üzerine basarak
yükselme ve başarı ve de kıran kırana rekabet…12 Eylül’ün değer
yargılarımızın bütününe getirdiği en büyük tahribat. “İşini
bilmek”!! Akıllı-aptal kavramlarının içeriği nasıl da değişti.
Siyaset kirli değildir. Kirletildi.
Hele yerel seçim. İnsana doğrudan dokunan siyasetlerinizin
yarıştığı olması gerekirken… Şu hale bir bakın. Birbirlerine
demediklerini bırakmıyorlar.
Biz diyoruz ki yandım Allah!! Geçim derdi canımızda. Deprem
kapımızda. Seller sular bodrum katlarımızda. Engelli çocuğum yanı
başımda. Yaşlıyım binemiyorum, inemiyorum. Ama o kadar yılın
birikimi ve sevecenliğiyle hâlâ hizmet için ayaktayım. Kadınım,
çalışacağım. Çocuğuma kim sevgiyle bakacak? Gencim… Memurum…
İşçiyim… Motokuryeyim… daha ne diyeyim… Ne olacak halimiz. Hepsinin
derdi işte aha şuracığımda…
Çözüm fırsatı gelmiş!
Var mı?
Var!
Yıllardır çekmecelerde.
Onlar mı yarışıyor…
Yok. Kim kimin adamı…
Yalnız yurtiçi, Parti içi olsa canım yanmayacak… Bir de Fuat
Paşa’nın dediği gibi yandan “papuççu muştaları” var.
Neymiş o?
Osmanlı Devleti’nin kapılarını ardına kadar Batı sömürüsüne açan
Tanzimat’ın üç liderinden biri olan Fuat Paşa, devletin biri
aşağıdan biri yukarıdan iki kuvveti olduğunu söylüyordu. Ona göre
yukarıdan gelen hepimizi eziyordu, ama aşağıdan da bir kuvvet
oluşturmak mümkün değildi. O zaman ne yapacaksınız… Bugünün
Tanzimatçılarının bulduğu çare onun da çözümüydü: “Bunun için
pabuççu muştası gibi yandan bir kuvvet kullanmaya muhtacız. O
kuvvetler de sefaretlerdir”…
Hadi bakalım, bir yarış da burada.
Kim “sefaretlerden” destek alacak… kim daha çok NATO’cu olacak… ki paracıklar gelsin…
Ha bu arada biz yokuz. O güzelim millet yok! O güçlü kuvvetli
birikimli, her şeyin en iyisini hak eden o kahraman millet yok!
Yeter artık diye canına tak o insanlarımızın sesini dinleyen
yok!
Ben oliiim… ben oliiim… kaynakları ben höpürtediiim… ki bir dahaki
sefere gene ben seçileyiim…
Bir numara bu.
Onun için de atarım tutarım. Nasıl olsa o bedava. Bir de en pahalı
ve en iyi atan tutan, “algı” yaratan, sahiciymiş gibi yapacak eeen
iyi reklamcıya para vereceen… e haliylen onlar da piyasanın en
pahalısı oluyor.
Sefaret girsin devreye.
Bütün adaylar kaldırım mühendisi. Dönüp dönüp zincirden boşanmış
gibi vaat yarıştırıyorlar.
Ben daha çok kaldırım yaparım.
Yarış orada.
Oysa insanımızı merkeze koysanız. Çözümler var. Kentlerimizin
kaynakları da var. İş ki rantçı, yandaşçı olmayın. Kaynakları, bu
merkezden gözünüzü ve gönlünüzü ve aklınızı ayırmadan kullanın.
Özveride bulunmaya hazır, böyle vatansever bir millet de; bakın
açık söyleyeyim, başka hiçbir ülkede bulamazsınız. Hiç öyle
sefaretlere, uluslararası “finansçılara” NATO’culara, af edersiniz
terör besleyicilerine… ihtiyacımız yok! Bilgi ve teknoloji,
yaratıcılık, plan proje derseniz… bizim hizmete can atan
birikimimiz ve Asya ülkeleri derya deniz!! Paylaşacağız. Ne
harikalar yaratırız!! Ayaklarımız vatan toprağına sağlam basıyor.
Gerisi kolay.
İddialıyım bu konuda. Bilgiye dayanarak konuşuyorum.
İşimiz gerçekten öyle kolay ki.
Hazırız.
Seferberlik için görev bekliyoruz.