Bir şoför yanaştı bizim taksiye sordu. Elinde bir kart,
heceleyerek okudu.
“Hakkı Yeten Caddesi neresi?”
Aslında iki adım ötemizin, Ortaköy'ün taksisi. Caddenin tam da
başındayız. Bilmesi gerekirdi filan diye konuşuyoruz. En azından
Hakkı Yeten'den... Bizim şoför Cevdet Ay Bey, 45 yıllık
Beşiktaşlıymış. Her zaman taksicilik yapmıyormuş. Sormadım ama şu
dönemde herkesinki gibi malum nedenlerden, ikinci iştir.
Cevdet Bey, Siirtli, üç cümleden sonra anlarım aslında kimin nereli
olduğunu. Hoşuma gidiyor bu iş. Arada bir kendime sınav da
yapıyorum. Uzun süre sormuyorum, dinliyorum. Karar verince “şuralı
mısınız” diyorum. Çoğunlukla, en azından yakın şehirlere düşüyorum
doğrusu. Bir tek ana Hanya'dan baba Konya'dan olunca haklı olarak
şaşalıyorum.
Cevdet Bey'i tahmin etmek zordu. Dilinde belli belirsiz bir iz var.
Üç yaşındayken gelmişler.
“Evden geçmiş biraz yine de...”
“Annem sayesinde ikinci dilim var.”
“Kürtçe mi, Arapça mı?”
“Keşke Arapça olsa, işe yarardı.”
Haklı.
Neyse... İstanbul'da Siirtli olmak üzerine Unkapanı'ndaki Kadınlar
Pazarı, otlu peynirin iyisi, Van otlusuyla Siirt'inki arasındaki
fark muhabbetlerimizi atlıyorum.
Dönüyorum Hakkı Yeten'e.
Hiç unutulur mu... Ağlar parçalayan Hakkı Yeten.
Cevdet Bey anısını anlattı. Yazları Gökçeada'ya giderlermiş
ailecek. Bir gün dolaşırken bakmışlar bir ok, küçük tabela:
“Beşiktaşlı Hristos”
Beşiktaşlılar ya, gidelim bakalım demişler.
Salaş küçük bir dükkân, dondurmalı sakızlı muhallebilerini yerken
sohbet başlamış.
“Beşiktaşlılık nereden geliyor?”
Hristo, top oynamış Beşiktaş'ta hem de Hakkı Yeten'le... Hristo
elbette o zamanlar 80'i çoktan aşmış.
Sonra geçtik Hristo'nun Hakkı Yeten anılarına.
Ben de arkada açtım bilgisayarımı, başladım tıpır tıpır
yazmaya.
Ankara'ya Harp Okulu'yla maç yapmaya gitmişler.
Neyle?
Trenle.
İlk devre üç sıfır yenilmişler.
Arada Hakkı Yeten elinde dönüş biletleri girmiş soyunma
odasına.
“Bakın arkadaşlar! Eğer yenemezsek yırtarım biletleri. Yürüyerek
döneriz!”
Hristo demiş ki “ondan sonra korkudan bir asıldık maça 6-3
yendik...”
Ben Beşiktaşlı değilim, bildiğiniz gibi. Okuma yazma
öğrendiğimde, spor sayfalarını okumaya başladığımda Hakkı Yeten de
çoktan futbolu bırakmıştı. Teknik direktörlük, kulüp başkanlığı
yaptı. Ama o zamandır bu zamandır tanırım Baba Hakkı'yı. Adı buydu
hakkıyla. Soyadını da galiba sonradan öğrendim.
Bir tek kez kırmızı kart görmüş futbol yaşamında. Bir maçta rakip
takımın oyuncusu buna arkadan bir tokat indirir. O da döner onun
suratına vurur. Hakem Baba Hakkı'yı görür. Kırmızı kart çıkarır.
Rakip takımın oyuncusu hakeme gider, gerçeği söyler, özür diler ama
artık geçtir.
Bir de anlatılan Fener maçı var. Beşiktaş üstün oynuyor. 2-0 galip.
Art arda ataklar devam ediyor... Baba Hakkı Fenerbahçe'nin
kaptanına gider, “Arkadaşlarına söyle! Bu maçın keyfi böyle çıkmaz.
O kadar insan, maç izlemeye gelmiş ne bu haliniz, dökülüyorsunuz.
Biraz toparlanın hadi” der...
Sporun spor, futbolcunun sporcu, adam gibi adam olduğu
zamanlar...
Paranın çok kirletmediği zamanlar...
Yaşamımda hiç eskiye özlem duymadım.
Hep ileri bakarım. Daha iyisi daha iyisini yaratmak üzere.
Ama arada oluyor, işte böyle.
Yalnızca sporda mı, siyasette hatta vatanseverlikte bile...
Temizlik istiyorum. Vicdan istiyorum. Namus ve ahlâk istiyorum.
Bu “Siyasette Baba Hakkı olmak” başlıklı yazıyı beş yıl önce
yazmışım. 12 Şubat 2017, Aydınlık gazetesi…
Yıllarca Karıncaezmez Şevki’nin Şehremini-Karaköy dolmuşuyla sabah
7.30’da okula gittim. Beykozlu Ekerbiçer 74-A Gayrettepe otobüs
grubumuzdaydı… Bakmayın soyadı o, lakabı değil. Bir kez bile
otobüsten benden önce ne iner ne de binerdi… Onun da spor ahlâkı
üzerine anılarını çok yazdım.
Ama bugün daha şiddetli “Temizlik istiyorum. Vicdan istiyorum.
Namus ve ahlâk” istiyorum.
Yalnızca “istemiyorum”…
Uygulamak için yetki talep ediyorum.
İktidar istiyorum.
İşte bu kadar!
Şuraya baksanıza bahisti, kumardı, şikeydi, alkoldü, şiddetti…
Kirlilikten geçilmiyor.
Temizlik gerek.
Biz yaparız.
Yazımı ararken anılara rastladım. Paylaşmadan edemedim… Nereden
nereye…
Elbette Hakkı Yeten, o dönemden yalnızca biri. O kadar çok örnek
var ki… Hadi gönderin, yayınlayayım…
- "1963 senesiydi... Galatasaray'da oynuyordum ve Beşiktaş'a
transferim gerçekleşmişti. Final maçında Beşiktaş'a karşı oynamış
ve yenerek şampiyon olmuştuk. Maç sonrası Beşiktaş soyunma odasına
gittiğimde Baba Hakkı, 'Kötü oynasaydın buraya giremezdin' dedi.
İşte böylesine ahlaklı bir ortamda top oynadık." - Milli Futbolcu
Suat Mamat
- Hava Harp Okulu ile Ankara'da oynanan maçta Beşiktaşlı
futbolcular, 3-0 geriye düşer. Devre arasında Baba Hakkı soyunma
odasında diğer futbolcuları tehdit eder; "Maçı kaybederseniz,
biletlerinizi yırtarım bak, İstanbul'a yaya dönersiniz."
Cahit'i geriye, Çengel Hüseyin'i de sol içe, Kemal'i sağ içe alıp
kendisi de geçer santrfora. Sağ açıkta Vecdi, sol açık Eşref
oynuyor... Maç 6-3 Beşiktaş lehine biter.
-Beşiktaş'ta sağ bek Cihat kırmızı kart görür ve sorar: "Hakkı
baba! Attı beni oyundan, çıkayım mı?" -Bir başka maçta hakeme hasta
olduğunu söyleyince, hakem süveterle oynamasına izin vermiştir.