Son milletvekili seçimlerinden sonra yazmıştık.
Hiçbir partinin bütünlüklü bir biçimde sürmesi mümkün değildi.
Türkiye’nin acil çözmesi gereken sorunları var.
Dünyada çok kutuplu bir düzene geçiş süreci yaşanıyor.
Çözüm yöntemlerinde bir ayrışma, saflaşma olması kaçınılmazdı.
Türkiye tarihsel birikimi, yetişmiş insan gücü ve emperyalizme
karşı 200 yıllık mücadelesi sonucu dünya siyasetinde ve iç
tercihlerinde karar verici, dengeleri değiştirici önemli bir
ağırlığa sahip. Emperyalizmin işi Türkiye’de her zaman zor
olmuştur. Hani tabir yerindeyse şöyle ağız tadıyla rahat rahat bir
darbe bile yapamaz. Geniş kamuoyunu bir biçimde ikna etmek zorunda
kalır. “Artık yeter… asker gelsin de müdahale etsin de bu kan
dursun…” gibilerinden.
Art arda yaşadığımız darbelerden de öğrendik.
Artık bunu dedirtmek de zorlaştı. Nitekim seçimden önce kargaşa
yaratma girişimleri başarılı olmadı. Ateşlenmeye müsait futbol
tribünlerinde bile yüz bulmadı.
Bu kez daha hassas noktalara çomak sokulmaya çalışılıyor.
Laik-şeriatçı kıvılcımları sosyal medyada saçılıp duruluyor. CIA
tertipli olduğu üzerinden akan kışkırtıcı cinayetler işleniyor.
“Türkiye yönetilemiyor, can güvenliğimiz bile yok…” imzasını
atacak, neredeyse yazılı bildirisini dağıtacak eylemler…
Dünyada ve buna ilişkin Türkiye’de de hızlı bir saflaşma
yaşanıyor. Taşlar yerinden oynadı. Yeniden yerleşme süreci kendini
dayatıyor.
Sorunlar… sorunlar… Atlantik ülkelerinde de ağırlaşıyor. Onlar
çözümü böyle görüyor, sırtımıza böyle yükleyecekler.
Resesyon hepsinin kapısında.
Bir parmak balla uyutulmaya çalışan milletlerin gıdaları da
kesildi. Çalışan kesimler ayakta. Çiftçiler hemen hepsinde başkent
kapılarında. Dünya siyasetiyle doğrudan bağlantılar kuruluyor.
ABD’nin en uzak, alakasız eyaletlerinden en
ünlü, köklü üniversitelerine kadar bile “İki devletli Filistin”
diye yürünüyor… Ukrayna Savaşı sorgulanıyor.
Avrupa kıtasında hükümetlerin biri gidiyor, biri geliyor; yeni
irili ufaklı alternatif partiler kuruluyor.
Bir çözüm bulunmak zorunda.
Türkiye’de ise seçimlere 49 gün kaldı.
Bir dakika! Bir dakika!
Ne seçimleriydi bu?? Yerel mi???
Tartışılan genel siyasetler. Partilerin içinde de, partilerin
arasında da dediğimiz gibi bir saflaşma ve ayrışma yaşanmak
zorunda. Millî-gayrimillî.
Ama düzen partileri hepsi Osmanlı Bankası, yok birbirlerinden
farkı…
Daha adaylar apar topar yeni, o da yasal süre nedeniyle yeni
kesinleşti.
Kiminde pazarlıklar yarım kaldı.
Ne pazarlığı?? Çözüm mü??
Hâşâ…
Oy pazarlığı. Yeşil çuhalı kumar masası. Kimin elinde ne var.
Herkes bir partiden istifa ediyor. Koşuyor ötekine. Bu nasıl iş.
Artık takip etmekten yorulduk. Aklımız da karışıyor. Midemiz
kalkıyor. Bir gün önce sarmaş dolaş, ertesi gün en ağır ifadelerle
yermeler. Nasıl bir sahtelik. Seviyesizlik. Geçenlerde bir aday,
“reklamlarında” kullanmak için fotoğraf çektirmiş. Yakasında bir
önceki partisinin rozeti. Onu çıkarmayı bile unutmuş… ya da zamanı
mı olmadı…
Adaylar mı yarışıyor…
Çözümler, programlar, siyasetler mi yarışıyor…
Bir… çok özür dilerim, utanıyorum böyle nitelemeye ama gerçek
bu… bir hokkabazlıktır gidiyor…
Başları çözümsüz.
Doğru konuşalım.
Bizim işimiz daha kolay.
Emperyalizme karşı mücadelede deneyimli, canlı, değiştirici
özelliklerini hâlâ kaybetmemiş bir milletimiz var.
Ona güvenin!!
Ayrıca Türkiye’de hep doğruya doğru, eğriye eğri diyen, bilimsel
gerçeklere sıkı sıkıya bağlı, öngörülerinde yanılmayan, yol
gösteren, çözüm gösteren… bir siyasi parti var. Programı var.
Somut. Adım, adım… Hedefe ulaşacak gerçekçi yol. Dostunu,
düşmanını, engelini bilen.
Bunu Vatan Partili olduğum için söylemiyorum.
Doğruya doğru deme cesaretini orada öğrendiğimiz için
söylüyorum.
Yunanistan’da eşcinsel evlilikler ve çocuk sahibi olma hakkı,
yurttaşların çoğunluğunun yasaya karşı çıkmasına rağmen yasallaştı.
Toplumla siyasi temsilcileri ve parlamentodaki güçler dengesi
arasında bir uyuşmazlık olduğu konusunda eleştiriliyor. Öte yandan
bunun “insan haklarıyla ilgili bir mesele olduğu, çoğunluk
tarafından onaylanması gerekmediği, aksi takdirde pek çok ülkede
ırk temelli ayrımcılığın devam edeceği” ileri sürülüyor.
Klasik emperyalist kültürel saldırı tezi!
Buna yanıt olarak “eşcinsel çiftlerin evlenmesi ve çocuk sahibi
olması tanınmış bir insan hakkı değil, dolayısıyla Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin maddeleri arasında da yer almıyor” demek de
çok anlamlı değil.
Bütün dünyada insan doğasına aykırı bu evliliklerin nasıl
sarsıntılara, mutsuzluklara, intiharlara ve sağlıkta bozulmalara
yol açtığı biliniyor.
Bir devlet için en önemli görev milletinin sağlığını korumak
olmalı.
Yapsın bakalım, Yunanistan hükümeti araştırma! Çıkacak yüzdeleri
adım gibi biliyorum.
Hele bu çocuk edinme meselesi!
Genellikle gelişmekte olan ülke çocukları hedefte.
Tam bir istismar. Gidip o ülkelerden muhtaç durumda çocukları
parayla satın alıyor ve toplu halde tecavüz için kullanıyorlar.
Yıllarca…
Nasıl bir insan hakkından söz ediyorsunuz!! Kaç tane, dünyanın kaç
köşesinden yargıya yansıyan haber okudum. O da büyük olasılıkla
tesadüfen “yansımaya cesaret” edebilen!
Her “uygun zemin” olan felaketlerden sonra çocukların kaybolduğu
söylenir.
Bu çocukların başına nelerin geldiğini tahmin ediyor musunuz… biraz
düşünün bakalım. Önemli “bir ticaret ve kazanç” kapısı. İşte o
kadar açık söyleyeyim!