Bu ay Teori Dergisi Birinci Dünya Savaşı’nı konu aldı. Bugüne benzerlikler var mı?
Birinci Dünya Savaşı birçok ülkeyi, geniş bir coğrafyayı kapsıyordu. Savaş küreselleşmişti bir anlamda. 1789, 1830 ve 1848 devrimlerinin “eşitlik, kardeşlik, özgürlük” kavramları toplumsal ve siyasi birikimlere ve uyanışa yol açmıştı. Savaşa katılan ülkelerin bazıları devrimlere gebeydiler. Sınırları zorluyorlardı. Bu tarihi süreç büyük feodal imparatorlukları da parçalanmaya hazır hale getirmişti. Osmanlı İmparatorluğu, Rusya, İran ve Çin bu açıdan müthiş bir enerji barındırıyordu. Art arda söz konusu bu ülkelerde, 1905, 1906, 1908, 1911’de kendini dayatan devrimler rastlantı değildi.
Öte yandan Batı’da demokratik devrimleri gerçekleştirenler artık gericileşmiş, doğaları gereği emperyalist amaçlarla dünyayı paylaşma yarışına kalkışmak için işaret kıvılcımını bekliyorlardı. Ekonomik açıdan emperyalizm bu ülkelere çoktan girmiş içeriden çökertmiş, yeni yeşermeye başlayan üretimlerini meyveye durmadan kurutmuşlardı. Zorluk, borç ve yokluklarla boğuşuyorlardı.
Benzer mi? Benzer!
Bu satırlar bu ay Teori Dergisine yazdığım yazının girişinden.
Biraz daha bakalım benzerliklere.
Kültürel saldırı da belli bir sınıfı satın almış uygun parçalanma ortamını sağlamaya çalışıyordu. Görüldüğü gibi emperyalizmin yöntemleri çok yaratıcı değil.
Bir sosyal medyası eksik!
Bakan Mehmet Şimşek’in “1915 şartlarına benziyor” saptamasında bulunması da rastlantı değil.
Hem siyasi hem ekonomik hem de kültürel bakımdan bir koşutluk var.
Sonuç ne olabilir?
Birinci Dünya Savaşı Türkiye’ye devrimi getirdi.
...