Bu hafta Ankara’dayız.
Ankara’nın en çok nesini severim…
Çok uzun yıllarım burada geçti.
Üniversite yıllarından cezaevi yıllarına, parmaklıkların içi dışı,
evlendikten sonra ilk evimiz, kapanan açılan Partili yıllarımız, en
kenar gecekondularındaki çalışmalarımdan Çankaya’daki görüşmelere kadar… çok anı
biriktirdik.
Ama yine de hâlâ İstanbul’a dönüşünü seviyorum.
Ankara gazeteciliği ayrıdır.
Siyaset merkezlidir.
Meclis merkezlidir.
Meclis’in koridorları, kokteyller pek önemlidir.
Giderek o da gelişti elbette.
Uçak masaları da girdi devreye.
Ekonomiden diplomasiye iç ve dış siyasetin kararlarından, olacaklardan, tasarlananlardan milleti haberdar etmek önemlidir.
İyiyse alkış, kötüyse uyarı… ki ses yükselsin
engellenebilsin.
Elbette bir de bazen yazılan bazen yazılmayan sözlü habercilik
diyelim kibarca, meslek tabiriyle “kulis” ama asıl adıyla bildiğin
“dedikodu” da olmazsa olmazlardandır.
“Kulağı delik” gazetecilik…
“İyi ilişkiler”…
“Haber kaynakları”…
Tehlikeli sular!
Öte taraftan bakılınca o zaman şöyle de adlandırılmanız mümkün: “basındaki adamım”… “bunu yazarsan” pazarlıkları.