Vatan Partisi kurultaylar dönemi başladı. Biz de ilk siftahı
Bursa, İznik’e bağlı Tacir Köyü’nde yaptık. Aslında yazın Kiraz
Festivaline gittiğimizde Emine Hanım’a söz vermiştim gelip
kalacağım bağ bozumuna yardım edeceğim, domates, biber, fasulye
toplamaya, salça, peynir yapmaya geleceğim demiştim... olmadı...
zaten bunu saymadık. Tekrar gideceğim.
Tacirler özel bir köy diyeceğim ama korkuyorum; Bursa’nın öteki
köylerine haksızlık olacak. Türkiye’nin birçok köyü gönül
koyacak... Gerçekten öyle.
Tacir, üretici bir köy. Çok çalışkanlar, yaratıcı ve girişimciler.
Doğa da elinden ne geliyorsa buralara vermiş ha vermiş... Bereket
fışkırıyor.
Ama ellerini ayaklarını tutmayacaksın bizim köylülerin.
Tam tersini yapacaksın. Yürü kardeşim diyeceksin. Sırtını sağlam
tutacaksın.
Bak İran’da benzin 80 kuruş, suyun litre fiyatı da aynı, mazot 26,
LPG 10... Alayım şu kadara, nakliyesi, vergisi, kârı satayım sana
şu kadara... (Rakam vermiyorum, ne olur ne olmaz, hükümette
olduğumuzda “ama demiştiin” derler, mahçup oluruz, tam
tutturamazsak. Fiyatlarda oynama olur, iki lira yerine iki buçuktan
vermek zorunda kalırız... neme lazım. Söz sözdür çünkü. Seçim
uçurtması değil.)
Devlet de verse ha verse; bak o zaman fışkırmak ne kelime! Sel olup
akacak!
-Efendim bizim köylümüz tembel!
-Efendiim bizim köylümüz hazırlopçu!
Türkiye’yi üretimden vazgeçirme, dışa açılma-küreselleşme
döneminde, kurda yem yapma döneminde hep böyle dediler. 40 kez
söylersek belki tutar dediler. Üretime değil de dönüm başına teşvik
vereyim, al üç kuruş parayı, otur, daha doğrusu oturma, kahveye git
pişpirik oyna, hatta dönümün çoksa, hatta ve hatta bölgen de
“açılım, saçılım” bölgesiyse başka teşvikler de al, o paraları
Kuşadası’ndaki villanda ye dediler... Üretip de ne yapacaksın. O
zaman o al sancağın gibi göklere eren başını eğdiremem
dediler...
Zaten KİT’leri de, gürül gürül çalışan devlet sanayi kuruluşlarını
da yemlik yaptık! Kapatalım gitsin dediler...
Dediler ya...
Oh olsun yine de başaramadılar!
Ta İzmir İktisat günlerinde Mustafa Kemal’in söylediği gibi savaşta
kazandığımız bağımsızlığımızı ekonomiyle taçlandırmaya başlamışız.
Vazgeçer miyiz? Bağımsızlığımızdan vazgeçer miyiz. Hür doğmuşuz o
günlerde. Hür yaşamaya alışmışız bir kere... vazgeçer miyiz...
İşte onun için Tacir’de Vatan Partisi’nin Kurultayını yapıyoruz.
Biraz dağ taş aşıyorsunuz ama yolunuzu düşürün ve gidin. Bizim
temsilcilikte de demli bir çay için. Benden! İnanın il binası gibi.
Ha bir de yanında mutlaka size genç kızlarımızın internetten
tariflerle yaptığı ilginç pasta çörek de ikram edeceklerdir. Kışlık
salçanızı, peynirlerinizi de edinirsiniz... Belki o zamana kadar
kooperatif de güncellenir.
BİR DOMATES ÇEKİRDEĞİNDEN
NELER YARATILIR
Temsilcimiz Hamdi Tekdemir kurultay konuşmasının başında
söyledi:
“Köylü her gün üreten, her gün çalışandır. Fabrikadaki işçi de
öyle. Yaşamını devam ettirebilmek için çalışır.”
Hamdi Tekdemir oturmuş hesaplamış tek tek örneklerini
verdi:
“Köylü bir domates çekirdeğinden dört-beş kilo domates
üretendir.
Bir kiraz çekirdeğinden 80 kg kiraz üretendir...
Bir zeytin çekirdeğinden 80-100 kg zeytin
yetiştirendir...
Oysa bir sömürgeci kesimin enayisi gibi görülür. Biz Vatan Partisi
olarak köylüyü geliştirmek için varız. Köylü üretimden çekiliyor.
Biz karnımızı otla sapla doyuruz ama şehirdekiler ne yapacak.
Eskiden ben hatırlıyorum, memurlara zam yapılacağı zaman
alkışlardık kahvede. Neden? Çünkü üzüm alacak, domates
alacak...
Gene alkışlayabilmeli.
O zamanlara gelecek.
Hepimize birliktelik düşüyor.
Diyarbakır’daki analara destek verdiği gibi.
Bu Vatan Partisi iktidarıyla olur.”
KALLEŞİ TEMİZLEYECEĞİZ
Ben de orada bulunan 50-60 kişiden bir istekte bulundum.
Ressam olsanız. Bugünün Türkiyesinin bir resmini çizseniz... Nasıl
çizerdiniz...
Çeşitli yanıtlar geldi... Bazısı karamsar, şikayetçi, bazısı
yaratıcı...
Benim gözümün önüne ne geliyor biliyor musunuz!
Gürül gürül akan bir çağlayan... coşkun akan bir su...
Önüne çıkan engelleri, kirleri pasları yıkayıp temizleyen, çerleri
çöpleri sürükleyip kenarlara atan pırıl pırıl bir kaynak su...
Evet, can güvenliğimizi sağlayacağız, çocuklarımızın geleceğini
kuracağız.
Biz analar ne diyoruz?
Hepimiz biriz, diyoruz. Amerika kalleş diyoruz.
Oradan başlayacağız.
İlk önce o kalleşi temizleyeceğiz, elinden bütün araçlarını da
alacağız.
Sonra üreteceğiz.
İşte Tacir köyü burada.
Lezzetli helva karmaya hazırlar. Üretmek kaç bin yıldır kültürel
genlerimize işlemiş.
Üretim ekonomisinin programının başlıklarını konuştuk.
Onlara sordum:
“Bütün bunları yapmak için güçlü devlet lazım.
Var mısınız?
Güçlü Tacir köyü olursa, güçlü devlet olur. Buradan başlayalım
mı?
Kurultay yapıyoruz, görev vereceğiz, öyle bizde rasgele yok...
Var mısınız?”
Yükselen sesi duyunca valla bilmem, biz oradan iktidar yürüyüşüne
başladık.
Hatta Ankara’ya kaç kilometre var onu bile tartıştık, hesapladık.
Gidebilir miyiz?
Daha 30 Ağustos yeni geçti. Onlar o zaman İzmir’e kadar nasıl
yürümüşler...
Uçak yok, otobüs yok, ayaklarında ayakkabı yok! Sırtlarında
ağırlık, önlerinde yakıp yıkan düşman... koşarak uçmuşlar...
Biz daha büyük başarılara ulaşacağız.
GÜLÜMSETEN GEZEGEN
110 ışık yılı uzakta, bir gezegende ilk kez sıvı halde su
bulundu
K2-18b adı verilen gezegen, Dünya’dan iki kat daha büyük...
Kaç yılda gidilebilir diye hesaplamışlar hemen altında.
Biri daha gerçekçi bir uyarı yapmış:
“Yeni bir gezegen arayışında olmak yerine, yapılan harcamaların
yarısını bu dünyayı daha yaşanabilir ve geleceğe temiz bırakacak
bir şekilde hazırlayabilsek keşke...”
Başka talepler de var:
“Abi bütün Suriyelileri alır yani... Hepsini oraya
yollayalım...”
“Arsa almak lazım, ileride çok değerlenir.”
“Satılık! Çok yakında imara açılacak tarla. K2-18b gezegeni, güney
cephe.”
“Ali Ağaoğlu bunu beğendi.”
“Eğer dünya oluşmuşsa, uzayda başka dünyalar oluşması da olasılık
dahilindedir. Eğer dünyada canlılar yaşıyorsa uzaydaki başka
dünyalar da canlılar yaşıyor olması olasılık dahilindedir. Yalnız
değiliz.”
MAVİ VATAN