Küresel salgın toplumsal ve kültürel yaşamımızda önemli değişiklikler yaptı. Bunlardan bazıları kalıcı oldu. “E-” ile başlayan birçok kavram dilimize girdi. Birçok işimizi elektronik ortamda görür olduk. Kavunun dibini koklamadan, domatesi yoklamadan, peynirden bir çimdik alıp tuzunun derecesini saptamadan, en az beş çift ayakkabıyı denemeden, satıcıyı deli etmeden almayan bizler yediğimizi içtiğimizi giydiğimizi tuşlar aracılığıyla alır hatta evden satar olduk.
Sahanda yumurta rafa kalktı, karton pakete girdi. Hastalıklarımızın lezzetli tavuk suyuna ekşili karabiberli tel şehriye çorbasının kokusuna mutfaklarımız, sıcaklığına porselen kaselerimiz hasret çekiyor.
Pizzanızı ısmarlar ısmarlamaz daha bilgisayarın kapağını kapatmadan zır kapı çalıyor. Genç arkadaşımız taşıma çantasının fermuarını açıyor. Hemen, elbette ki artık anneanneler gibi kolumuzdaki saate bakmıyoruz. Zaten biz genç neslin elinden telefon hiç düşmüyor ki, gözümüz geri sayımdaki kronometresinde. Burnu buz tutmuş ya da mevsimine göre güneşten ter damlayan motokuryemiz nefes nefese elindeki “çevre dostu” ve ağaç düşmanı kağıt torbayı uzatıyor:
-Paketiniz efendim. En hızlı biziz. Lütfen memnuniyetinizi yazınız. Bu arada ek bilgi. Bir esnafın ambalaj giderinin dükkan kirasının iki katı olduğunu da duydu bu kulaklarım. Ödediğiniz paranın yüzde kaçının yemek, yüzde kaçının çöpe attığınız ambalaj fiyatı olduğunu hadi söylemeyeyim de boğazınıza dizilmesin. Dönelim konumuza.
Bir iktidar-muhalefet çekişmesi konusunun ortasına düşünce bir
“motokuryeci ölümü”, birinci sayfalara tırmanmaya “hak
kazandı”.
Anında hesaplar yapıldı. Şu kadar oy eder. İki gün öncesine kadar
etmedikleri laf kalmıyordu.
“Kapıyı bile açamıyorum.”
“Yanımdan berimden fırlıyor bunlar.”
Kendileri ise yol vermezler, üzerlerine üzerlerine giderlerdi.
Sanki düşmanlardı. Şimdi üzgün surat yapıyorlar.
Ama kimse şunları sorgulamıyor.
O motokuryelerin altına verilen bisikletten devşirme motosikletle
kaçınılmaz kayıplar verildi, verilecektir.. Rüzgarda uçtu uçacak.
Hele İstanbul. Hele Boğaz köprüleri… Kafasındaki kask takkemsi.
Kaçında kaplumbağa sırtından vaz geçtim, özel giysi var. Karanlıkta
hayalet gibiler. Yollar “katil bariyer” dolu. Elimde tam bir rakam
yok ama en az yüzde 80-90’ı kayıt dışıdır. Ne sigortaları var ne iş
güvenceleri ne de belirli iş saatleri… Uç deyince patron mecbur
uçacak… “En hızlı teslimat bizdeee!!” …. “Hayır, bizde!!” deyince
müşteriler kapıda kuyruk olacak elbette… kelle koltukta
çaresiz.
Bedenleri kaporta.
Geçen yıl 68 kişi yaşamını kaybetmiş.
O canlar bizim canımız.
Vatandaşlarının can güvenliği devletinin sorumluluğundadır. Gerekli
önlemleri almak birinci görevidir.
Motokuryeler son olaydan sonra tepkilerini dile getirdiler.
Sayılarının farkına vardı birileri. Piyasa partilerine ve sözde
politikacılara bakıyorum. Ağızlarını şapırdatmaya başladılar.
Parmaklar çıktı hemen ortaya. Seçimler var ya oy hesabı
başladı.
Saklanacak yer arıyorum, utancımdan.
İnsan yaşamı söz konusu olan. Vah vah demenin de bir yararı yok.
Önlem alacağız. Katı kurallar. Yeni düzenlemeler.
Buradan motokurye arkadaşlarıma sesleniyorum. Ekleri, düzeltmeleri
varsa lütfen bizimle iletişime geçsinler. Birlikte bu çerçevede bir
öneri hazırlayalım, son şeklini verelim. Uygulama koşullarını
sağlayalım. Bir an önce!
Bekliyoruz.