Yıllardır gideriz. Her taşına elimizin değmişliği vardır. Her yılında özel bir dost anımız. Ondan önce Gürçamlar Köyü, Kıyıkışlacığın hemen karşısı. Cano üç aylıktı Hasır kampa gittiğimizde. Yer yatağından başladık. Dışarıda çamların salınışı, cır cır böceklerinin çığırışı ninni gibi gelirdi. Bir uyurdu... bir uyurdu... aman ne dinlenmeydi benim için. Doktor, bir kış tatiline ihtiyacanız var demişti de, hesaplamıştık, 12 yıl yaz tatili bile yapmamışız...
Büyük lükse böyle başladık.
Bezlerini taşıma suyla leğende Genel Başkan yıkar, Partili erkekler isyan ederdi; “kötü” örnek olmasına... “Abi, bari bunu yapma...” derlerdi. Akşamları bütün çocuklar daire olur, Halil Yapağılı hocanın masalını dinler öyle yatarlardı. Büyüdüler kendi çocuklarına anlattılar kıkır kıkır güldükleri, o sırada anlatılırken yazılıvermiş öyküleri.
Karı-koca tartışmaları bile alevlenmeden biterdi. “Sus, yandakiler duyacak...” diye.
Hasır duvarların nimetleri!
Sonra Çökertme köyümüz oldu.