1938’İn ocak ayında Atatürk’ün hastalığı başlamıştı. Ama bir yandan yeri geldiğinde Afet Hanım’a spor ve gençlikle ilgili ayrıntılı görüşlerini yazdırmış, yeri geldiğinde toplum ve birey arasındaki ilişki, bilim insanı nasıl olmalı, Kemal Ünal’a müzikle ilgili beklentilerimiz nedir… yeni alınan dört denizaltımızın adlarıyla da elbette ilgilidir, bizzat yazar, Başbakan Celal Bayar’a gönderir: Saldıray, Batıray, Atılay, Yıldıray…
Cumhuriyet yalnızca bir siyasi iktidar değil, bir bütün, her alanda Cumhuriyet kültürü egemen olmalı. Yaşam koşulu.
20 Ocak 1938’de trenle İstanbul’a giderken Eskişehir istasyonunda kentin yöneticileri ve askerlerle, havacılarla, halktan ve çeşitli meslekten heyetlerle görüşür… Bir ara dışarıdan bir ses duyulur. Eskişehir’e getirilen suya Atatürk adını vermek isterler.
Atatürk, Belediye Reisi aracılığıyla yanıtını iletir. Su tabiatın verdiği bir nimettir. Kendi hakkı olmayan bir nimetin kendisine verilmesinin yerinde olmadığı düşüncesindedir. Eskişehir, kendi suyunu, kendi muhitinden almıştır. Tıpkı en karanlık ve en çetin günlerde düşmanlarla mücadele ederken hiçbir yerden ümit ve imdat beklemeksizin kendi kuvvetini yine kendinden aldığı gibi.
Dolayısıyla başlı başına bir kuvvet olan hu memleketin insanlarının kendi sularına herhangi bir mana ile ad vermek manasız olur. Su da kendilerinindir, kuvvet ve kudret de kendilerinin . . . Şimdi Atatürk'ün kendilerinden istediği şey, sularını, kudretlerini, hatta hayatlarını yalnız kendi şehirleri için değil, icabında bütün Türkiye için sarf edebilecek bir azim ve kabiliyetle geliştirmektir. Eskişehirliler, Atatürk'ten su adı istemişlerdi, Atatürk de onlardan bunu istemektedir.”
Şimdilerde siyasette herkes adını bir yerlere vermeye pek meraklı. Atatürk ise bu konuda bir o kadar titiz. Ziyarete gittiği yerlerde adını caddelere, alanlara vermek isteyen çok kent oluyor. Hepsine İstiklal vb. gibi başka bir ad öneriyor. Bu da bir eğitim.