Birkaç gündür Ankara’dayım. Daha sonra bu kentte uzun süreler
yerleşik yaşadım, ama belki de ilk gelişim olduğundan ve yoğun
yaşadığım için bana hep öğrencilik günlerimi anımsatır. Küçücük,
derli toplu, düzenli bir memur ve öğrenci kenti... Zor alışmıştım.
Trafiğinden, insanlarına, tarihine, binalarına her adımda heyecan
verici, sürprizli doğup büyüdüğüm kent İstanbul’dan sonra...
yadırgamıştım doğrusu... Gerçi artık birçok açıdan fark kalmadı
ikisinin arasında. Ama yine de öğrenci ve memur kenti. Kızılay’da
yürüyorum. Kalabalık. Yanımdan berimden öğrenciler, çalışanlar
geçiyor. Ne yerler ne içerler ne konuşurlar ne tartışırlar hep
izlerim. Genç bir kız yanındaki arkadaşına diyor ki... “Amaaan tam
bize göre bir iş... Üçüncü dünya ülkesiyiz işte!”
Haydaaa...
Aslında dememeliyim.
Çok duymuşsunuzdur. Söz aramızda, belki de siz de benzerini, hadi
diyelim “arada sırada” söylüyorsunuzdur... dizlerinize vura
vura...
BECEREMEZSİNİZ
Yok canım! Ben haksızlık ediyorum. Aydınlık okuru öyle
söylemez!
Ancak doğru konuşalım. Yediden yetmişe değişik biçimde ve düzeyde
bu anlayış var.
Kendimize bakıp bakıp şöyle dedirtiyor birileri...
Koyunuz.
Kabayız.
Tepki vermeyiz.
Otorite karşısında boyun eğeriz.
Düzensiziz.
Temiz değiliz, yere çöp atarız.
Hileciyiz.
Onu üretemeyiz.
Şunu beceremeyiz.
Bunu satamayız.
Know how ne diye bakarız.
...
Uzuuun bir liste.
Anlayacağınız yerlerde sürünüyoruz.
Zaten amaç da budur.
KAFADAN TESLİMİYET
Derler ki emperyalizm girdiği ya da gireceği ülkede ilk önce
insanları kafalarından teslim alır. Der ki sen bir
hiçsin!
Ben müthişim. İnsan haklarcıyım. Kibarım.Tepki veririm. Temizim vb
vb. Ben elinden tutmazsam, denetlemezsem sen var olamazsın. Hey
şaşkın...! Kendine güvenip de başını dik tutmaya sakın ola ki
kalkışma. Vatanına giriş işlemlerimi zorlaştırma.
Bir tür yol düzlemedir.
Kendine güvenini yok etmeli ki... kendini ufacık zerrecik gibi
göreceksin ama bunu “özgür iradenle” yapacaksın. Ünlü deyişle
bonzai çekeceksin, otur otur kalk kalk...
Biz bu muyuz!
Nasıl bir haksızlıktır!
Nasıl bir gerçek dışılıktır!
Biz şu topraklarda kaç imparatorluk kurmuş kaç tanesini yıkmış
yerine yepyenisini kurmuşuz. Tarihimiz başkaldırılarla dolu. Hiç
sömürge olmamışız... Bendimize sığmayız.
Cumhuriyetimizi, devrimlerimizi düşünüyorum...
Dünyada müthiş bir ilk yaratmışız.
Büyük başarı!
Henüz çok yakın bir zaman. Hâlâ inşaat faaliyetine devam ediyoruz.
Bölgede karar sahibiyiz.
Ama ABD merkezli düşünce kuruluşu Freedom House, açıkladığı 2018
Dünyada Özgürlükler Raporu’nda ne diyordu?
Türkiye’yi “kısmen özgür” kategorisinden, “özgür olmayan ülkeler”
arasına almıştı anımsayacaksınız.
NATO da buna değinerek “Türkiye, ‘özgür olmayan ülkeler’
kategorisindeki tek NATO üyesi durumuna geldi. Uluslararası
Şeffaflık Örgütü’nün Yolsuzluk Algısı İndeksi’ne göre Türkiye, 180
ülke arasında 81. sırada. NATO müttefikleri arasında sadece
Arnavutluk Türkiye’den daha alt sırada yer alıyor” fetvasını
veriyordu.
Raporda demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarının NATO’nun
ortaklık stratejisinde daha öncelikli hale getirilmesi
önerilirken “İttifak içinde ve dışında liberal demokratik dünya
düzeninin teşvik edilmesine ilişkin yollarla ilgili açık bir
tartışma, NATO’nun kurumsal gündeminin bir konusu olmalıdır”
denilmişti.
NATO’yla ne ilgisi var, öyle değil mi? Ama var, elbette.
Hizadan çıktınız.
Emperyalizm elindeki bütün oyuncakları kullanmaya çalıştı,
çalışıyor.
Sesinizi nasıl kesecek?
“Bu milletten bir şey olmaz!” dedirterek. Kültürel genlerinizle
oynayarak.
Bizi “vatan... millet” demekten vazgeçirerek...
“Değer mi??”
“Ver gitsin!” “Sat gitsin!” “Böl gitsin!”
Kafamızı kör bir noktaya kilitleyerek...
Mücadele enerjimizi “aman gitsin de ne olursa olsun” hedefi yolunda
boşaltarak...
İzin verecek miyiz?
Gözlerimizi kocaman açacağız.
“Bak” denilen yere değil, bakmamız gereken yere bakacağız.
Çünkü esas “müthiş” olan biziz!
BASMA FİSTAN GİYECEĞİZ!
Sümerbank pazenleri kışın sıcacık, yumuşacıktı. Basmaları da
yazın püfür püfür... Terletmez, sağlıklı. Hâlâ çok seviyorum öyle
giyinmeyi. Çiçekli çiçekli... Anadolu’nun bütün renkleri
güzellikleri.
“Yapraklara dallara, yeşillere, allara,
nice nice yıllara gülüm, nice nice yıllara.
Yaprak dala, al yeşile yaraşır,
gayrı bundan böyle vermem seni ellere...”
Nâzım bunu Münevver Hanım’a doğum gününde söylemiş. Ama biz
Sümerbank emanetine sahip çıkamadık. Alları yeşilleri ellere
verdik, uçtu gitti. Geride türküleri kaldı... Basma fistan
giyeceğimiz günlerin özlemiyle! Hadin gelin sesimize ses katın.
Dere boyu kavaklar
Açtı yeşil yapraklar
Ben yare doyamadım
Doysun kara topraklar
***
Asmadan gel asmadan
Fistan giymiş basmadan
Kalk gidelim sevdiğim
Devriyeler basmadan
***
Acem kızı Çeçen kızı
Sen allar giy ben kırmızı
Çıkalım şu dağın başına
Sen gül topla, ben nergisi
Hadi gülüm yandan yandan
Biz korkmayız ondan bundan
***
Oy Bulancak Bulancak
Bu işler ne olacak
Bu iş nasıl olacak
Erkeklerin günahı
Biz erkeklerin günahı
Hep kızlardan sorulacak
***
Acem kızı Çeçen kızı
Sen allar giy ben kırmızı
Çıkalım şu dağın başına
Sen gül topla, ben nergisi
Hadi gülüm yandan yandan
Biz korkmayız ondan bundan
SİSTEM DEĞİŞMELİDİR