Saltanat kaldırılmış, Lozan’da bağımsız Türk Devleti bütün dünyaya adını yazdırmış. Ardından halifelik kaldırılmış. 13 Mart 1924’te Vahidettin San Remo’dan ABD Başkanı’na mektup yazmış, yardım dilenmiş. Umut var mıydı? Aradan tam yüzyıl geçti.
Çöken sistemler tarihin karanlıklarına gömülüyorlar.
19 Mayıs 1919’un hemen öncesi. Mustafa Kemal Paşa, Yıldız Sarayı’nın ufak bir salonunda Sultan Vahdettin’le neredeyse diz dize denecek kadar yakın oturmaktadır. Salonun Boğaziçi’ne doğru açılan penceresinden birbirine paralel düşman zırhlıları görülüyor. Bordalarındaki toplar sanki Yıldız Sarayı’na doğrulmuş. Vahdettin, “Paşa, Paşa!” diyor ve devam ediyor:
-Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir (elini masanın üzerinde duran tarih kitabına basıyor), tarihe geçmiştir. Bunları unutun, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa, Paşa devleti kurtarabilirsin! (Atatürk’ün Bütün Eserleri (ATABE), Kaynak Yayınları, c.3, s.99.)
Mustafa Kemal Paşa bu son sözlerden hayrete düşüyor. Çünkü bir süre önce birlikte yaptıkları gezi nedeniyle çok yakından tanık olmuş o “Vahdettin ki, yabancı hükümetlerin yüzüncü derece aletleri ile temas arayarak, devletini ve saltanatını kurtarmaya çalışıyordu. Bütün yaptıklarından pişman mı idi? Aldatıldığını mı anlamıştı?” Oysa “Vahdettin demek istiyordu ki, hiçbir kuvvetimiz yoktur. Tek dayanağımız İstanbul'a hâkim olanların siyasetine uymaktır.” Mustafa Kemal Paşa’dan da istediği, “onların şikâyet ettikleri meseleleri halletmektir. Eğer onları memnun edebilirse, memleketi ve halkı bu siyasetin doğru olduğuna inandırabilirse ve bu siyasete karşı gelen Türkleri yola getirirse, Vahdettin'in arzularını yerine getirmiş olacaktı.” (Age.)