Ali Kandaz: Üstad Hazretleri, âhirzamanın din aleyhindeki
dehşetli cereyanlarının zuhur ettiği zamanda, bu cereyanlara
siyaset yoluyla galebe edilemeyeceğini söylüyor. Bunu açıklar
mısınız?
İSLÂMİYET AHLÂK VE HUKUK DİNİDİR
İslâmiyet ahlâk, edep, vicdan, insaf, merhamet, ilim, adalet, hak ve hukuk dinidir. Ahirzamanın din aleyhindeki dehşetli cereyanları ise yalan, dolan, hile, aldatma, cebir, istibdat, cehalet, ihtilâf, fitne, kuvvet ve zulüm prensipleri ile iş görürler. Ve bütün bu kirli işlerinde birinci derecede menfî siyaseti kullanır, yani siyaseti dinsizliğe âlet ederler.
Dolayısıyla böyle bir zamanda İslâmiyet’e doğrudan ve selâmetli bir şekilde hizmet etmek isteyenlerin, bu hizmeti siyaset yoluyla yapamayacağı aşikârdır.
Aksi halde, menfî cereyanların emrindeki ahlâksız siyasetin fitne ve dolapları karşısında Müslümanlar çok yıpranır, bundan din hizmeti zarar görür.
İman ve ahlâk zaafının hükmettiği böylesi bir zamanda, dindarlar hâlis ve selâmetli bir iman hizmeti yapmak istiyorlarsa eğer, Kur’ân’ın: “Onlar, yalana şahitlik etmezler, faydasız ve boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile geçip giderler.”1 hükmüyle amel etme zamanıdır.
Madem menfî siyaset fitneye, yalana, ahlâksızlığa, istibdada, kumpaslara, komitelere, din aleyhindeki cereyanlara âlet edilmiş... Diğer yandan madem insanlarda İslâm terbiyesi, ahlâk ve fazilet anlayışı zaafa uğramış...
Bu durumda hâlis din hizmeti yapmak isteyen dindarların, aynı kumpaslara girerek din hizmetini menfî siyaseti kullanarak gerçekleştirmeye çalışması, elbette boşa kürek çekmesi ve boşa yıpranması anlamına gelir.