Mahmut Gültekin: “Üzerimizde bilmediğimiz kul hakları varsa
bundan nasıl arınabiliriz? Meselâ memuriyet döneminde devletin
elektriğini, suyunu, başka imkânlarını kişisel kullanımımız oldu
ise (devletin elektriğinden telefonumuzu şarj etmek, suyundan
içmek, koltuğunda oturmak gibi) veya herhangi bir kişiden herhangi
bir şekilde bilmeyerek üzerimizde haklar kaldı ise bu haklardan
helâlleşmek ve arınmak için ne yapmalıyız?”
VİCDANIN SORGUSU
Mahşer yolculuğunda kendimize soracağımız en temel sorulardan birisidir bu soru. Haşre iman böyle bir şeydir. İnsanı kendine döndürür ve vicdanına kendini sorgulatır. Vicdan ise, haşir öncesinde haşir sorgusundan beter insanı sıkar ve insana azap verir
Mahşere hazırlanmak da böyle bir şey olsa gerektir. Çünkü bu sorunun yarın mahşerde sorulduğunu düşünmek bile insanı titretiyor, soğuk soğuk terletiyor. Bu açıdan şimdiden vicdanımızın böyle bir soru ile karşımıza çıkması ve bizi mecburen mahşer hazırlığına sevk etmesi iyidir. Bu aynı zamanda vesvesenin de faydalı cinsidir. Bunun zıddı vurdumduymazlık, boşvercilik, lâkaytlık ve tehavündür1 ki, bu iyi değildir. Mahşeri biraz ciddiye alan bu meselede rahat olmamalıdır.
DEVLET MALI KAMU MALIDIR
Devlet malı kamu malıdır, millet hakkıdır. Hep söylenegeldiği gibi, içinde tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardır. Dolayısıyla bu şahsî haklardan ayrıdır. Yani kişilere borcunuz vardır; ödersiniz, helâlleşirsiniz, biter. Ama devletin bir tırnak kadar hakkı üzerimizde kalmış olsa bunu nasıl ödeyeceğiz, nasıl ve kiminle helâlleşeceğiz? Bu haktan nasıl kurtulacağız?
Bu mesele bu yüzden her halde mahşerde hususî bir sorgu alanı oluşturacaktır.
Bu yüzden Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri diyor ki: “Fert, mütekellim-i vahde olsa; müsamahası, fedakârlığı, amel-i sâlihtir. Mütekellim-i maa’l-gayr olsa hıyanet olur.”2