Bursa’dan Mustafa Şahin: “Van’da Üstad’ın talebelerinden dinlemiştim: ‘Bir gün Norşin Camii’nde namazdan sonra tesbihat yapılırken Üstad’ın arkasında bulunan cemaatten biri 33 defa okunan kelime-i mübarekeleri hızlı okumuş. Üstad geriye dönerek, ‘kardaşım ne dediğini ben anlamıyorum’ diyerek tepki göstermiş. Daha sonra da şu dersi vermiş: “Bu 33 defa okunan kelimeler Allah’ın isimleridir. Sen birisinin ismini yanlış söylesen o kişi sana kızmaz mı? Bu kelimeleri yavaş yavaş, manasını tefekkür ederek söylemek lâzım” demiş. Ben de böyle hızlı çekenleri çok görüyorum. Defalarca bu hatırayı anlatmama rağmen ve ‘tesbihatı yavaş ve manasıyla yapalım’ dememe rağmen bir türlü tesbihattaki hızı düşüremedik. Nereye koşuyoruz? Bu konuda nasıl tahşidat yapabiliriz? Tesbihatı usûlüne uygun şekilde tane tane yapmak için neler yapmalıyız?”
Namazı Besleyen Parçacıklar
Doğru söze ne denir? Bir kamburumuz bu bizim! Nereye koşuyoruz da, tesbihatın o canlı kelimelerini atlayıp geçiyoruz?
Onlar kuru kelimeler değil, canlı omurgalardır. Namazı beslerler ve namazdan beslenirler. Cennetin bağ ve bahçelerine, ağaçlarına ve ırmaklarına hayat veren canlı parçacıklarıdır onlar.
Çünkü onlar Allah’ın isimleridir. Her bir kelime-i mübareke ayrı bir zikirdir, ayrı bir ibadettir, ayrı bir candır. Telâffuz hatalarıyla düzgün okuyamaz isek, bu kelimeler veya harfler yarın Cennette boğazımıza dizilir. Sağlayacağı faydayı sağlamaktan aciz kalır. Düşünün ebedî bağınız var, çubukları bakımsız… Bahçeniz var, ağaçları verimsiz… Köşkünüz var; sütunları dayanıksız… Ne yapsanız olmuyor!
Olmuyor; çünkü dünyadan beslendiği kaynaktan böyle kırık dökük gelmiş!