Hüseyin Avni Bey: “Hudus delilini anlatır mısınız?”
HUDUSUN MANASI
Hudus delili, Allah’ın varlığını ispat eden Kelam ilminin en eski delillerinden biridir.
Hudus, “sonradan olma”, yani “başlangıcı olma”, yani “ezelî olmama” demektir. Hâdis de hudusun özne halidir. Yani “sonradan olmuş”, yani “bir başlangıçta var olmuş” anlamındadır.
Bu delil ile Allah’ın varlığı şu şekilde ispat ediliyor:
Kâinatta her şey hadistir, yani bir başlangıcı vardır, yani önceden yok iken sonradan var olmuştur. Önce olmayıp sonradan var olan her şeyin bir var ediciye (Muhdis’e) ihtiyacı vardır. Yoksa var olamaz!
Her şeyi var eden Muhdis’in Kendi zatı sonradan olmuş değildir. Böyle bir hüküm aklen batıldır. Aksi takdirde O’nu da bir var eden olacaktır. O’nu var edeni de başka bir var eden olacaktır. Bu silsile böyle sonsuza kadar gider ki, akıl buna hükmetmez.
Öyleyse bütün silsileler Allah’ta biter ki, Allah’ın zatı ezelîdir; Allah’ın başlangıcı yoktur; Allah hâdis değildir; Allah’ın var edicisi yoktur; “Kıyam binefsihi” sıfatı ile tanımlandığı gibi, Allah kendiliğinden vardır. O’nun varlığı başka birisine dayanmaz.
Her şeyin varlığı Allah’a dayanır. Ama Allah’ın varlığı hiçbir şeye dayanmaz.
RİSALE-İ NUR’DA HUDUS DELİLİ
Bediüzzaman, hudûs hakikatinin kâinatta her şeyde kendisini gösterdiğini beyan ediyor. Diyor ki: “Her güzde ve her baharda büyük bir âlem vefat eder ve taze bir âlem vücuda gelir. Ve o vefat ve hudûs o kadar muntazam cereyan ediyor ve o vefat ve hudûsta, gayet intizam ve mizanla o kadar nevilerin vefiyatları ve hudûsları oluyor ki, güya dünya öyle bir misafirhanedir ki, zîhayat kâinatlar ona misafir olurlar ve seyyah âlemler ve seyyar dünyalar ona gelirler