Mehmet Bey: “Şükür Risalesinde, “Çünkü rızka iştiha ve iştiyak
bir nevi şükr-ü fıtridir. Ve telezzüz ve zevk dahi gayr-i şuuri bir
şükürdür.” cümlesini açıklar mısınız?”
***
Şükrün tanımı
Şükür, Allah’ın sayısız, sınırsız, hesapsız nimetlerinin gerçek fiyatıdır.
Birinci Söz’e göre iki fiyat daha vardır: Zikir ve Fikir.
Başta Bismillah zikirdir. Sonda Elhamdülillah şükürdür. Ortada, yemek yeme esnasında, lokmaları çiğnedikçe, lezzetlerin tadını aldıkça, yediğimiz şeylerin ne kadar güzel yaratıldıklarını, damağımıza ve zevkimize gayet uygun olduğunu, bunların birer san’at harikası, kudret mu’cizesi ve rahmet hediyesi olduklarını,1 Rabbimizin bizi bildiğinin ve sevdiğinin delilleri bulunduğunu düşünmek fikirdir.2
Böyle güzel bir fikirden sonra yemeğin sonunda işi şükürle bitiriyoruz. Yani yemeğin fiyatını ödeyerek sofradan kalkıyoruz. Bu kavlî şükürdür. Yani dil ile yaptığımız şükürdür. Ve mana itibariyle farz, şekil olarak sünnettir.
Şükrün nevileri
Şükrün nevileri vardır:
1- El ile yapılan şükür: Eli harama uzatmaktan kaçınmak. Eli helâle ve meşrû olana uzatmayı prensip edinmektir.
2- Dil ile yapılan şükür: Dilimizi şükürde kullanmak, küfran ve isyan sözlerinden sakınmak, dili kırıcı, incitici, kınayıcı, hafife alıcı bir üslûptan ve kötü sözden korumak, dile yumuşaklık, tatlılık ve nezaket kazandırmak, dili teşekkür hislerine tercüman kılmak.
3- Kalp ile yapılan şükür: Kalbi kin, nefret, haset, şikak, nifak, husûmet, adavet, düşmanlık hislerinden temizlemek. Boş şeylerin ve dünyanın günahlı ve fani yüzünün sevgisini kalbe koymamak. Kalbi Allah’ın razı olduğu şeylerin, yani bakıyat-ı salihatın,3 yani tespih, zikir, tefekkür, şükür, sabır, tevekkül, kanaat, takva, ibadet, muhabbet, feragat, fedakârlık, tevazu ve cömertlik gibi ahirette faydası olacak, baki olarak elimizde kalacak salih değerlerin sevgisiyle doldurmak.
4- His ve cihazatımızla yaptığımız şükür: Başta iman olmak şartıyla, güzel yaratılan ve lütfedilen şeylerin güzelliklerini, tadını, lezzetini, yapraklarına, tomurcuklarına, meyvelerine konulan ince ve mu’cizevî san’atları gözümüzle, kulağımızla, hislerimizle kavramak, cihazatımızla zevk etmek bir nevi manevî şükürdür.