Abdullah Bey: “Kanaat etmek ne demektir? Kanaatkârlık tembellik midir?
İNSANIN KAZANÇTAKİ PAYI
Kanaat sözlükte, elindekini yeterli bulma, kazancı ile yetinme, neticeye razı olma, hakkıyla çalıştıktan sonra eline geçenden hoşnut olma, verilen ile kanma, doyuma ulaşma, itminan bulma gibi anlamlara gelir.
Kanaatkârlık tembellik değildir. Kanaatkârlık, çalışan insana verenin Allah olduğunu bilmektir.
İnsana çalışma gücünü veren, çalışma imkânları lütfeden ve nihayet çalışması sonucunda insanı kazançlı kılan ve insanı rızıklandıran Allah’tır.
Bu süreçlerin herhangi bir yerinde beşerin payı var mıdır?
İnsan çalışıp kazanıyorsa, insanın bunda payı sadece meyledip yönelmesidir.
İnsan yönelince, insanın çalışma azminden ve çalışma gücünden tutun, çalışma imkân ve mekânlarına, çalışma neticesinde kazancından, hayatın devamını sağlayan rızıklara kadar yaratan Allah’tır ve insanın bu sürecin hiçbir yerinde hiçbir şeyi yaratmaya gücü ve kudreti yoktur.
KANAATSİZLİK ŞİRKE DÜŞÜRÜR
İnsanoğlu bunlara itiraz etmiyor aslında. Öyleyse belirli bir süre çalışıp kasasını saydığında, o günkü kazancını o şekilde verenin Allah olduğunu bilmesi gerekiyor.
Aksi takdirde, kazanç yapmanın kendine ait olduğunu düşünmesi halinde:
1- Öncelikle tevhid inancı bundan yara alır. Yani kişi şirke girer.
2- Allah’ı bilmemiş ve şükretmemiş olur.
3- Kazancını azımsarsa, çalışma şevki kırılır. Yeterli bulursa da Allah’a şükredeceğini hatırlamaz. Çünkü bunu kendisinin yapıp yarattığını düşünür. Karun gibi, “bu benim ilmimin ve çalışmamın ürünüdür.” der ve dalâlete girer.
Dolayısıyla kanaat burada, kazancını taraf-ı İlâhî’den teslim alırken gerekiyor.