İstanbul’dan Ebru Hanım: “Kur’ân’da hanımların saçlarını örtmesi ile ilgili bir emir var mıdır, yok mudur?”
Medeniyet-i Sefihe Ölçüt mü?
Ahir zamanın birbirinden dehşetli fasıllarına girdiğimiz son iki yüz yıldan beri, medeniyet-i sefihe dinin yerini aldı. Önce bu acı tabloyu bir görelim.
Sizi tenzih ediyorum: Ama iki yüz yıldan beri dinden bir şeyi sorgularken, dini tartarken, dini aklımıza vururken, elimizde tek bir geçerli ölçüt oluştu: Medeniyet-i sefihe! Bu konuda tahsil yapmamış olanları mazur görsek bile, din bilgini olarak bilinenlerin bir kısmının da ölçütü medeniyet-i sefihe olunca, ibreler doğruyu göstermez oldu.
Kur’ân tesettürü, yani kadının saçı dâhil bedenini, sadece namazda değil, sosyal hayatta da örtmesini emrediyor; evet. Adı medeniyet-i sefihe olan ve insanlığı din gibi etkileyen değer yargısı ise buna esarettir diyor.
Haydi, bakalım: Din bilginlerine kolay gelsin! Kur’ân’ı medeniyete göre mi, medeniyeti Kur’ân’a göre mi yorumlayacaklar?
Kur’ân’ı medeniyete göre yorumlayanlar, bu emri Kur’ân’da bulamıyorlar. Hadisleri de beğenmiyorlar zaten. İçinde zayıfları var, uydurmaları var diye bütün hadisler dünyasını yok sayıyorlar. Bin küsur yıllık İslâm kimliğini, örfünü, tatbikatını ve medeniyetini de görmezden geliyorlar. Elde bir tek cerbezeci akılları kalıyor. Akıl da medeniyet-i sefihe dinine inanmış olunca, tesettür, edep, iffet gibi nice emirler Kur’ân’dan adeta uçuyor.
Bu yaklaşım tam da bir kıyamet alâmetidir!
Nitekim Bediüzzaman Hazretleri medeniyeti Kur’ân’a göre yorumlayanların başında geliyor ve diyor ki: “(Ahzab Sûresi/59.) Âyeti tesettürü emrediyor. Medeniyet-i sefihe ise, Kur’ân’ın bu hükmüne karşı muhalif gidiyor. Tesettürü fıtrî görmüyor, bir esarettir diyor.”
Bediüzzaman tesettür hakkında yazdığı ve yargılanıp beraat da aldığı risalesinde Kur’ân-ı Hakîmin tesettür emrinin tam fıtrî olduğunu, açıksaçıklığın ise kadın fıtratına uymadığını dini yönden açıkladığı gibi, sosyolojik ve psikolojik olarak da ispat ediyor.1