Levent Bey: “Eski ümmetlerde yalnız inanç mı vardı? İbadet
nasıldı? Namaz var mıydı?”
SALİH AMELLER NİSBÎDİRLER
İnsanın yaratılış gayesi Allah’a kulluktan başka bir şey değildir. Öncelikle Yaratıcısını tanımak ve îmân etmekle mükellef olan insanoğlu, îmândan sonra ikinci adım olarak ibadet yapmakla mükellef kılınmıştır. Başta iman olmak şartıyla, ibadet mükellefiyeti eski ümmetler döneminde de vardır. Cenâb-ı Hak her ümmete güç yetirebildiği şekilde emirler, yasaklar ve ibâdetler teklif buyurmuştur. Bunu Kur’ân’dan öğreniyoruz. “Ey îmân edenler, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, oruç size de farz kılındı.”1 Âyetiyle orucun bizden önceki ümmetlere de farz kılındığını bildiren Kur’ân, muhtelif âyetleriyle namazın da, zekâtın da bizden önceki ümmetlere farz kılınan ibâdetler arasında yer aldığını bildiriyor.
Fakat iman esasları temelde aynı olmakla beraber, ibadetlerin şekil ve şartları, kural ve biçimleri ümmetlerin seviyeleri çerçevesinde farklılıklar arz etmiştir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, salih ameller çoğu zaman nisbîdirler. Sınıftan sınıfa, mahalden mahalle geçtikçe değişir ve ayrılır, mahiyetinde farklılıklar olur. 2