Şerife Hanım: “Şehitler öldüklerinin farkında değiller. Bu ne
demektir? Peki, hiç çocuklarını veya eşlerini, kardeşlerini
özlemezler mi?”
ŞEHİTLER ÖLÜ DEĞİLDİRLER
ehitler ölü değildirler. Onlar hayy’dırlar, hayattadırlar, diridirler, canlıdırlar; fakat farklı bir boyutta olduklarından biz onları göremiyoruz, hissedemiyoruz, onlarla konuşamıyoruz.
Nitekim Kur’ân buyuruyor ki: “Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Onlar diridirler. Ancak siz bunu hissetmezsiniz.”1
Şehitler ölü olmamakla beraber, daha yüksek bir hayat boyutuna, Bediüzzaman’ın tasnifine göre dördüncü tabaka-i hayata2 geçiyorlar. Bu geçiş acı şöyle dursun, onlara şimdiye kadar tatmadıkları büyük bir haz vermiştir. Onlar bu yüksek haz ile mest olmuşlardır. Mahşere kadar bu yüksek hazzı yaşarlar ve tadarlar. Bu yüksek hazzı tekrar gerçek şekliyle tatmak için yeniden şehit olmak arzu ederler. Nasıl bir dubadan denize atlayan bir çocuk, bundan öyle haz alır ki, dönüp dubaya çıkıp tekrar denize atlıyor. Bu böyle defalarca devam ediyor. Çünkü her atlayışta aynı gerçek hazzı tekrar yaşıyorlar.
Peygamber Efendimiz (asm) bu yüksek hazzı şöyle anlatıyor: “Cennete giren hiç kimse dünyaya geri dönmek istemez, yeryüzünde olan her şey orada vardır. Ancak şehit müstesna. O, şehit olduğu andan itibaren mazhar olduğu üstünlükler, kerametler ve ikramlar sebebiyle dünyaya dönüp on kere şehit olmayı temenni eder.”3
UHUD ŞEHİTLERİNDEN
Hazret-i Hamza ile Mus’ab bin Umeyr (ra) Uhud’da şehit olduklarında Cenab-ı Hak:
“Bir arzunuz var mı?” buyuruyor. Onlar:
"Ya Rab! Ruhlarımızı cesetlerimize geri koy da Senin yolunda ikinci kere de öldürülelim istiyoruz.” Diyorlar.
Resul-i Ekrem (asm), babası Uhud’da şehit olan Hazret-i Cabir’e (ra) müjde veriyor:
“Ey Cabir! Allah babana ne söyledi haber vereyim mi?” buyuruyor.
“Buyur ya Resulallah!”
“Allah dedi ki: ‘Ey Abdullah! Dile benden ne dilersen! İstediğini vereyim.’ Baban dedi ki: ‘Ey Rabbim! Beni yeniden dünyaya döndür, senin yolunda ikinci kere öleyim.”
Allah der ki: