Buğday üreticisi ismi mahfuz bir okuyucumuz: “Yirmi ton buğday kaldırdık. Yağmur suyu ile sulanıyordu. Gübre, ilâç, işçilik ve sair için dokuz milyar masrafımız oldu. Satıldı, on dört milyar alındı. Öşrü verilmemişti. Şimdi paranın zekâtını mı vermeliyiz, yoksa öşrünü vermeli miydik? Eğer öşrünü verecek idiysek ne kadar vereceğiz?”
Sözlerime duâ ile başlayayım: Rabbim kazancınıza ve şu satırları okuyanların kazançlarına bin bereket lütfetsin. Âmin.
Siz buğdayın ticaretçisi değil, üreticisi olduğunuzdan öşrünü vermeniz gerekiyordu. Eğer ticaretini yapsaydınız kırkta bir zekâtını vermeniz gerekecekti. Üreticisi olduğunuz için onda bir veya sulama durumuna göre yirmide bir öşrünü vermekle yükümlüsünüz. Nitekim Cenâb-ı Hak: “Ürün alındığı zaman hasat gününde onun hakkını verin.”1 buyuruyor.
Ürünün hakkı, onun üzerinde hak olan öşürdür.
Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi Vesellem), yağmur, nehir ve kaynak sularıyla kendiliğinden, masrafsız ve emeksiz olarak sulanan arazilerin ürününden onda bir; kova, dolap beygiri ve diğer vasıtalar ile masraf ve emek harcanarak sulanan arazilerin ürününden –masraf ve emeğe nispetle hafifletilmiş olarak- yirmide bir öşür verilmesini emrediyor.