Mehmet Bey: “33. Sözün 22. Penceresinde bahsi geçen, “Hangi
tesadüf şu acaib-i masnuat ile dolu sefine-i Rabbaniyeyi bir
meşher-i acaib yaparak yirmi dört bin sene bir mesafede, bir senede
sür’atle çevirip, onun yüzünde dizilmiş eşyadan hiçbir şey
düşürmesin?” cümlesindeki yirmi dört bin seneden maksat nedir? Bu
konuyu biraz açarsanız memnun olurum.”
YER KÜRENİN ÖZYAPISI
Otuz Üçüncü Söz’ün Yirmi İkinci Pencere’si yer küredeki tevhit ayetlerini nazara veriyor. Bedîüzzaman hazretleri bu derse, yer kürenin yüz bin ağzı bulunduğunu, her bir ağızda yüz bin dilin yer aldığını, her bir dilde Allah’ın varlığını, birliğini, kudretini, ilmini, iradesini ve sair sıfatlarını gösteren yüz bin zikir, tespih ve delil bulunduğunu kaydederek başlıyor ve yer kürenin anatomisini coğrafya ölçüleriyle işliyor.
Bu Pencere’de bildiriliyor ki, yer kürenin yaratılış öncesine baktığımızda, akan bir sudan taş, ve taştan toprak yaratıldığı anlaşılmaktadır. Eğer su olarak kalsaydı mesken edilmeye ve yaşanmaya kabil olmazdı. Eğer taş olduktan sonra demir gibi sert kalsa idi, istifade edilmezdi. Öyleyse yeryüzünü yaşanıp istifade edilecek toprakla doldurarak canlıların ihtiyaçlarını gören elbette Sân-i Hakîm’dir.
Toprak tabakasının üzerine; içinden gelen zelzeleler ve sarsıntılar yer küreyi hareketinden ve vazifesinden şaşırtmasın ve yer küre teneffüs etsin, denizin istilâsından karaları kurtarsın, canlılara lâzım olacak hayat maddeleri için birer hazine olsun, havayı tarayarak zehirli gazlardan temizlesin, suları içinde biriktirip depolasın ve canlılar için lazım olan sair madenlere kaynaklık etsin diye dağlar direği dikilmiştir. İşte yer kürenin bu vaziyeti, doğrudan, yüksek hikmet ve sonsuz kudret sahibi Allah’ın varlığına ve birliğine kesin bir delil teşkil etmektedir.
COĞRAFYACILARA YERKÜRE DERSİ