Ulaş Ulusoy: “Ben kulumun zannı üzereyim. Beni nasıl tanırsa ben
onunla öyle muamele ederim” hadisini nasıl anlamalıyız?”
Hüsn-ü Zan Nedir?
Hüsn-ü zan içimizde beliren umut, duâ, niyet, müsbet çizgi ve gerekli iyimserliktir. Safderun iyimserlik değil; adem-i itimat ile birlikte gösterilen iyimserliktir. Hadiselerin güzel yüzünü gösteren beyaz gözlüktür.
Su-i zan ise bedbinlik, kötümserlik ve hiçbir kimseyi ve hiçbir şeyi beğenmeme halidir. Hadiselerin çirkin yüzünü gösteren ve insana evham veren siyah gözlüktür.
Oysa ne hayat, ne insanlar hiçbir zaman tek beyaz renkli, ya da tek siyah renkli olmazlar; siyah beyaz karışımı olurlar. Çünkü hayat bir imtihan mahallidir. İnsan da imtihandadır.
Biz genelde iyilik gördüğümüz insana iyi insan, kötülük gördüğümüz insana kötü insan deriz. Oysa bu yargı sübjektiftir ve yanlıştır.
Hüsn-i zan esasına göre her insan iyi insandır. Yani Mecelle kuralıyla söylersek, beraat-i zimmet asıldır. Bu durumda kötülük vardır; ama kötü insan yoktur. Suçlar, günahlar ve kötülükler mevziîdir, geçicidir, lokaldir, duruma göredir; pişmanlık gösterip özür dilendiği ve tövbe edildiği zaman da silinip gider.
Biz nasılsak insanları da öyle buluruz. Biz kötü isek insanlar da kötü, biz iyi isek insanlar da iyidir. İyilik eden iyilik bulur, kötülük eden kötülük bulur. Yani bizim zannımız, niyetimiz, yargımız aslında bize geri döner. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, iyilik iyilik getirir, fenalık fenalık getirir.1
İçimizdeki enerji negatifse negatif şeyler ekeriz, negatif sonuçlar alırız. Enerjimiz pozitifse pozitif şeyler ekeriz, pozitif neticeler elde ederiz.
Genel kuraldır: İyi adam iyilerle karşılaşır. Kötü adam kötülerle karşılaşır.
Üstad Hazretleri buyuruyor ki: “Fena bir adama “İyisin, iyisin” desen iyileşmesi ve iyi adama “Fenasın, fenasın” desen fenalaşması çok vuku’ bulur.”2 Yani senin iyi enerjin fena bir adamı iyileştirir, kötü yaklaşımın iyi bir adamı fenalaştırır.
Gerekli İyimserliğin Dört Özelliği
İyimserlikten kastımız kötülüğü sezmemek ve şer ve şeytanlığı fark etmemek demek olan ve halk arasında saflık da denilen “kör iyimserlik” değildir. Şüphesiz bir miktar kuvve-i vahime, yani vesvese, yani şüphecilik, yani muhatabımızın yanlış yapabileceği vehmi, yani adem-i itimat lâzımdır. Fakat bu da abartılı olmamalıdır.
Bediüzzaman Hazretleri lüzumlu iyimserliği dört kelimeyle açıklıyor: Hüsn-ü niyet, hüsn-ü zan, hüsn-ü haslet ve hüsn-ü fikir. Yani iyi niyetli, iyi zanlı, iyi hasletli ve iyi fikirli olmalıyız.
Dolayısıyla dünyayı bize manevî bir Cehennem eden başkası değil, kendi nefs-i emaremiz ve kendi kötülüğümüzdür. Herkesten iyilik bulmamıza vesile olan da kendi hüsn-ü niyetimiz, hüsn-ü zannımız, hüsn-ü hasletimiz ve hüsn-ü fikrimizdir.3