Kemal Kılıçdaroğlu'nun HDP ile
kapalı kapılar arkasında yaptığı anlaşmalar, bin yüz parti
mensubunun istifasına neden oldu.
Dile kolay, bin yüz
istifa...
Bu durum Parti Meclisi'nde de
dile getirildi hatırlarsanız. İtirazlar öyle bir noktaya geldi
ki partinin üst düzey yöneticileri bile Kılıçdaroğlu'nu hainlikle
suçluyor.
Önceki yazıda dile
getirmiştim.
Üst düzey bir genel başkan
yardımcısı, Kadıköy adayına itiraz ederek, "Genel
Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, her sene 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı
kutlamaları için Kadıköy'ün göbeği olan Bağdat Caddesi'ne geliyor.
Kılıçdaroğlu burada seçmenlerle birlikte yürüyor. Peki Genel
Başkan, 29 Ekim'de PKK ve HDP destekçisi bir başkan ile nasıl kol
kola yürüyebilecek?" dedi.
Normal bir genel başkan bu
sözlerin hesabını sorar değil mi?
Ama bizimki bunu yapmak yerine
parti içindeki hakaret içerikli konuşmalar dışarı sızmasın
diye sinyal engelleyici cihazları partinin önüne
getirtiyor.
Zannediyor ki devlet kanadından
birileri kendilerini dinleyip bu bilgileri basına sızdırıyor.
Hâlbuki bilgileri basına sızdıran bizzat kendi parti
yöneticileri...
Tüm bu kepazeliklerin üstünü
örtmek için ise partililer üzerinden gülünç gündemler
oluşturuyor.
Neymiş efendim?
Mehmet Özhaseki Ankaralı, Binali
Yıldırım İstanbullu değilmiş. Hangi ilçenin, hangi mahallenin
nerede olduğunu bile bilmezlermiş.
Kendisi daha önce Büyükşehir
Belediye Başkan Adayı olduğu İstanbul’u o kadar iyi biliyordu
ki Kâğıthane yerine Kâğıttepe'yi aradığı için oy
kullanamamıştı.
İstanbul'u gözü kapalı biliyordu.
Öyle ki yürüyen merdivenlere bile tersten hopluyordu yani gerisini
siz düşünün artık!
Şimdi de tuttu Ekrem İmamoğlu'nu
milletin önüne attı.
Adamcağız gittiği her yerde ağır
tepkilerle karşılaşıyor ve bu tepkilere nasıl cevap vereceğini de
bilmiyor.
Önceki gün haberlerde
izledim.
Vatandaşın biri, İmamoğlu'nu bir
arkadaşlarının ölümüne sebep olmakla suçlayıp, "Şu an sana
kafa atasım var" diyor. İmamoğlu da ne yapsın
garibim, "O da olur, o da olur" diye
cevap vermekle yetiniyor.
Neyse, konumuza dönelim
biz...
Önceki gün HDP'nin aday tanıtım
toplantısı vardı. Görmeyenler için manzarayı
anlatayım. Toplantı, bugüne kadar Mehmetçik tarafından itlaf
edilen terörist leşlerine saygı duruşuyla başlıyor, PKK marşı ile
devam ediyor.
CHP işte böyle bir parti
ile "yasak aşk" yaşıyor. Böyle bir parti
ile kapalı kapılar arkasında gönül ittifakı yapmak için
anlaşıyor. Bugüne kadar CHP'li belediyelere DHKP-C'lileri dolduran
Kılıçdaroğlu bu kez PKK'lı teröristlere kapıları açarak şehirleri
cehennem alanına çevirmenin yolunu arıyor.
Yıllardır atını itini nallayıp AK
Parti'ye saldıran sözde Atatürkçü yazarlardan tık yok. 2500 liraya
Atatürk kitabı satarak voleyi vuran Yılmaz Özdil âdeta
teneşir uykusundaymış gibi sessiz…
Bulduğu her
fırsatta "Atatürk'ün askerleriyiz" diye
ciyaklayanlarla sosyal medyada isminin başına T.C. ekleyen hödükler
ise "PKK'nın gelmesine razıyız, yeter ki AK Parti
gitsin" diye anırıyor.
Bizim mahallenin kızgın kesimi
oluşturulmak istenen bu tabloyu, oluşturulmak istenen bu kıyamet
çatlağını görmesine rağmen "Ben bu seçimde AK Parti'yi
cezalandıracağım" diye intikam yeminleri
ediyor.
Sebep?
Emeklilikte yaşa
takılanlardanmış, ekonomik durumu bozulmuşmuş, çarşı pazar ateş
pahasıymış, AK Parti'nin adaylarını beğenmiyormuş
falan...
"Bak birader. Aylardır AK
Parti’nin aday gösterdiği bazı isimleri eleştiriyorum. Ama
karşındaki partinin gösterdiği en iyi aday, benim kıyasıya
eleştirdiğim adayların dahi tırnağı etmez. Sen kendi bindiğin dalı
kesmekle yetinmiyor, âdeta kendi kafana sıkmak
istiyorsun" diyorum.
Dinletemiyorum.
"Senin partinde sala
okunan camilere saldıran yok. Senin partinde okunan salaya ve ezana
küfreden yok. Senin partinde bir oturuşta domuzun bir bölü dördünü
yiyen yok. Senin partinde 'Devletiniz katildir' diyen yok.
Senin partinde sırtını YPG'ye PKK'ya dayayan yok. Senin partinde
darbe sonrası FETÖ ile iş birliği yapan
yok" diyorum.
Anlatamıyorum.
"Sen bugün haklı olarak
ekonomik krizden yana dert yanıyorsun ama Allah şahit ki, yukarıda
bahsini ettiğim ittifak göreve gelirse, elindekilerden de olacak,
bugünleri mumla arayacaksın" diyorum.
İnandıramıyorum.
Sanki gözlerinin önüne bir perde
inmiş. Görmüyor, duymuyor ve ikna olmuyorlar. HDP ile, Kandil
ile, FETÖ ile iş tutanları cezalandırmaları
gerekirken, "Yok biz ille de AK Parti'yi
cezalandıracağız" diyorlar.
AK Parti’yi her konuda ama her
konuda eleştirelim ama eğer bir kıyaslama yapacaksak elimizi
vicdanımıza koyalım.
Ha siz bu konuda vicdanlı
olmayacaksanız buyurun, AK Parti'yi cezalandırıp, içinizdeki ateşi
söndürün.
Ama yarın bir gün yaşanacak
felaketlerden sonra kendinize ortopedik beddualar
edip, "Elim kırılsaydı da AK Parti dışında bir partiye
oy vermeseydim" demek yok...
Tamam mı anlaştık
mı?