Pandoranın kutusunu açan isim, usta gazeteci Ersoy Dede
oldu. Kimsenin akıl edemediği bir detayın peşine düştü, ağzını her
açışında "Ben var ya ben... Ben DEAŞ'ın kafasına silah
dayadığı adamım" diye böbürlenen konsolos eskisi
Öztürk Yılmaz'la ilgili saklanmış gerçekleri bir bir
ortaya çıkardı.
Meğer bizim kahraman gibi karşıladığımız konsolos eskisi, DEAŞ saldırısı sırasında tam bir korkak gibi davranmış.
Çevresindeki konsolosluk görevlilerine, "DEAŞ'lılar gelince bana beyefendi diye seslenmeyin. Ben muhasebeci Kenan'ım" diye talimat vermiş ve tam 101 gün boyunca "Muhasebeci Kenan" olarak rol yapmış!
Ve dün başka bir gelişme yaşandı.
O dönem Musul Konsolosluğu'nda görev yapan Özel Harekât Polisi Abdülsettar Yaşar, DEAŞ tarafından yapılan baskının bilinmeyen ayrıntılarını A Haber'e anlattı.
Hep birlikte Abdulsettar Yaşar'a kulak verelim:
"Konsolosluğun, imkân varken neden tahliye edilmediği soruluyor. Tam tahliye edilecekken, Öztürk Yılmaz yaptığı gizemli bir telefon konuşmasından sonra tahliye fikrinden vazgeçti.
DEAŞ baskını yapıldığı sırada, 'Beni kesinlikle bu işe karıştırmıyorsunuz sizin göreviniz beni korumaktır. Ben kamufle oluyorum bu işlere sen bakacaksın' dedi ve beni yerine geçirdi.
Etrafımız kuşatıldığında Arapça bilen tek ben
olduğum için beni çağırdılar. Kapıyı onlara ben açtım. Bizimle
ilgili herhangi bir sıkıntı olmadığını söylediler ve bölgeyi bir an
önce terk etmemizi istediler. Ancak daha sonra ne olduysa oldu, bu
süreç anlamsız şekilde uzadı.
Sorgu anında, kendimi konsolos olarak tanıtmak zorunda olduğum süreçte Öztürk Yılmaz yanımdaydı. Teröristler, 'Senin yardımcıların nerede?' diye sorduklarında dönüp kendisine baktım. İnanın korkudan battaniyenin altına girdi. Korkmadığı an yoktu ki zaten. Bir ara kafayı sıyırdığı oldu. DEAŞ'ın İngilizce bilen var mı sorusuna, İngilizce bildiği hâlde cevap vermedi.
Başına silah dayama olayı asla yaşanmadı. Ben ve yakın çalışma arkadaşım Altekin dışında kimsenin başına silah dayanmadı.