Çok değil, daha 20 gün
önce "İstanbul'da Ekrem İmamoğlu, Ankara'da Mansur
Yavaş kazanacak" diyen anket şirketleri, ağız
değiştirmeye başladı.
Şimdi tam tersini
söylüyorlar. Soruyorsun, "Ne
değişti?" diye, gerçeği söyleyip hedef olmamak için
kırk dereden su getiriyorlar.
Neyin değiştiğini ben
söyleyeyim.
Milletin fikrini CHP ve Kemal
Kılıçdaroğlu değiştirdi. Ne yaptı ne etti, küskün ve kırgın olan AK
Partilileri yeniden partilerine döndürdü.
Aylar önce söylemiştim
aslında...
"Yahu merak etmeyin!
Kemal Kılıçdaroğlu ne yapar ne eder AK Parti'nin bu seçimlerden de
birinci parti olarak çıkmasını sağlar" demiştim,
şahitsiniz.
CHP lideri milleti iki tercih
yapmaya zorladı.
Ya ekonomik kriz ve verilmeyen
hakları görmezden gelip AK Parti'ye oy vermeye devam edeceklerdi.
Ya da bunlardan dolayı AK Parti'ye sırt dönüp, Kandil'in
partisi HDP ve FETÖ ile yasak aşk yaşayan CHP'ye oy
vereceklerdi.
Klişe tabirle söylemek gerekirse
millet, "Ekmeksiz yaşarım ama vatanımın çakıl taşına
zarar gelmesine izin vermem" diyerek bir kez daha
ferasetini gösterdi.
Önümüzdeki günlerde oy
dağılımındaki denge giderek değişecek. Anket şirketlerinin
bugün Millet İttifakı'na yazdığı illerin de
önümüzdeki günlerde Cumhur İttifakı'na geçeceğine hep birlikte
şahit olacağız.
Yeter ki AK Parti kendisine gönül
koyan, kırgın veya kızgın olan seçmen kitlesine yeniden
dokunabilsin.
"Dokunabilsin" diyorum
çünkü, bu seçmen kitlesi, uzun zamandır AK Parti yöneticileriyle
aralarına bir mesafe girdiğini ve yetkililere ulaşmakta sıkıntı
yaşadıklarını dile getiriyor.
Aslına bakarsanız bu biraz da
geçmişten kalan bir sıkıntı.
Hakkını teslim
edelim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan halkın bu
yöndeki şikâyetlerine aylar önce cevap verdi. Seçildiği andan
itibaren halkla arasına mesafe koyan milletvekillerinin
neredeyse tamamını değiştirerek ilk adımı attı.
Yerel yönetimlerde de benzer şey
oldu.
Milleti ve milletin derdini yok
sayan, eline geçirdiği belediyeyi aile çiftliği gibi yöneten,
kendisine ulaşmaya çalışan kesimlerin önüne set çeken, kendisine oy
veren insanlara tepeden bakan kibir abidesi kim varsa, hepsini
kapının önüne koydu.
Belediyelerin de neredeyse yüzde
90'ını değiştirdi, yerine yeni isimler getirdi. Yeni gelenler
içinde itiraz edilen isimler oldu muhakkak.
Ama siyaset böyle bir
şeydir.
Bazen belli kesimlerin
küstürülmemesi için en olmadık isimler aday gösterilir. Bizim
bilmediğimiz, hesaba katamadığımız hassas dengeler devreye
girer.
Şahsi fikrimi soracak
olursanız...
Ben, AK Parti'nin kendi hassas
dengelerine göre en doğru isimleri seçip aday gösterdiğini
düşünüyorum.
Yani en azından şöyle
düşünüyorum.
AK Parti bu seçimi
kazanabilmek için Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığı gibi HDP ile
kapalı kapılar ardında pazarlıklar yapabilirdi. Kandil'e yakın
isimleri aday gösterebilirdi, ama bunu yapmadı.
Hep söylediğimi bir kez daha
söyleyeyim.
AK Parti'nin aday gösterdiği
isimler arasında PKK'lıların taziyesine giderek gözyaşı döken
kimseyi bulamazsınız. "YPG terör örgütü
değildir" diyen birini bulamazsınız. Sırtını
PKK'ya dayayan, PKK'nın hendek ve çukur savaşlarına destek
açıklaması yapan kimseyi göremezsiniz.
"Bu adam 15 Temmuz
darbesine tiyatro dedi" diyeceğiniz
birini, "Türkiye İran ile savaşa girerse, ben İran'ın
saflarında yer alırım" diyen, yurt dışına çıktığında
ülkesini Avrupa'ya şikâyet eden, "Gelin ülkemize
müdahale edin" diye yalvaran birini
gösteremezsiniz.
Amerika'ya
yaltaklanıp, "Maduro'dan sonra sıra
Erdoğan'da" diyen
nasipsizlere rastlayamazsınız.
AK Parti'ye kızgın olan, küskün
olan seçmenin bunu görmesi, AK Parti'nin ise bu gerçekleri seçmene
tüm çıplaklığıyla anlatması gerekiyor.
Ama AK Parti'nin aynı zamanda bu
kırgın ve küskün kesimi anladığını icraatlarla göstermesi
de gerekiyor.
Hak edenlere hak ettiği hakları
teslim ederek...