Seçim startının verildiği günden
bu yana hem sokakları hem de meydanları takip
ediyorum. Gördüğüm şu ki meydanlarda gündeme taşınan
konularla, seçmenin ilgilendiği konular arasında en ufak bir
bağlantı yok.
Farz-ı misal...
Bir Cumhurbaşkanı adayı, Erdoğan'ın diplomasını en önemli gündem maddesiymiş gibi anlatıyor. Ancak seçmen, bu tartışmayla zerre-i miskal ilgilenmiyor.
Bir başka Cumhurbaşkanı adayı, "Sen falanca tarihte Fetullah Gülen'den icazet aldıktan sonra partiyi kurdun" diyor. Seçmenin binde biri dahi bu konuya ilgi duymuyor.
Günlerdir sokaklarda ve kalabalık ortamlarda oy verecek seçmen kitlesiyle oturuyor, sohbet ediyorum. Gördüğüm şu ki seçmenin iki önemli gündem maddesi var.
Birincisi ekonomi, ikincisi ülkenin gerçekten bir beka sorunu olup olmadığı...
Haklarını yemeyelim...
Muhalif adaylar zaman zaman ekonomi konularına girmiyor değil. Giriyorlar elbet. Giriyorlar ama bu giriş kendilerine bir fayda sağlamıyor. İş kimi zaman öyle bir duruma geliyor ki vaatler havalarda uçuşuyor.
İş bulamayanlara maaş dağıtılması, kredi kartı borçlarının silinmesi, askerliğin tatil beldelerinde şezlong üzerinde yapılması, tüm memur ve emeklilere her yıl ikişer maaş ikramiye dağıtılması, öğrencilere harç adı altında harçlık verilmesi ve daha niceleri...
Ancak bu vaatler konusunda da şöyle bir sıkıntı var. Seçmen, devletin imkânlarının sonsuz ve sınırsız olmadığını, verilen vaatlerle, devlet imkânlarının aynı orantıda olmadığını görüyor ve biliyor.
Yani adayların, "Verdim, vereceğim, daha çok vereceğim, en fazlasını ben vereceğim" şeklindeki uçuk kaçık vaatleri seçmen nezdinde rağbet görmüyor.
Hatta inandırıcı bulunmuyor!
İlginç olan şu ki pek çok seçmen, ekonomik dalgalanmanın seçimden sonra düzeleceğine inancını koruyor. Mehmet Şimşek'in İngiltere'de gerçekleştirdiği temaslardan sonra dövizin yeniden ve hızlı bir şekilde aşağı doğru seyretmesi, bu yöndeki umutları iyiden iyiye alevlendirdi diyebiliriz.
Geriye, bahsini ettiğimiz beka sorunu kalıyor.
Şurası net olarak görülüyor ki seçmenin yüzde 60'lık bir kesimi, ülkenin bekası konusunda ciddi endişe taşıyor. Cumhurbaşkanı adaylarından bazılarının yaptığı konuşmalar bu endişeyi daha da derinleştiriyor.
Birkaç örnek vereyim.
Bazı adayların hâlâ FETÖ ağzıyla konuşması ve FETÖ ile PKK'nın arzuları doğrultusunda hareket etmesi...
Mesela; Meral Akşener'in daha dün, darbeyi gerçekleştiren askerlere masum, o askerlere müdahale eden sivillere katil muamelesi yapması.
Mesela; CHP'nin, HDP barajı aşsın diye, Selahattin Demirtaş hapisten çıksın diye sergilediği olağanüstü gayret...
Mesela; Muharrem İnce'nin, bir araya geldiği Avrupa delegasyonunun, "İşbaşına geldiğinde Erdoğan'ı yargılayacak mısın?" diye sorması ve İnce'nin bu soruya verdiği tuhaf cevap...
Kabul edin ya da etmeyin, bu meseleler seçmende çok büyük bir endişeye neden oluyor. Bugüne kadar Erdoğan'la birlikte yürüyen seçmen kitlesi tüm bu yaşananları, "Ne oluyor?" diyerek sorguluyor.
Bugün darbeci askerlere "masum çocuklar" muamelesi yapan Meral Akşener'in, yarın işbaşına geldiğinde, darbeye müdahale edenlere "terörist" muamelesi yapacağından endişe ediyor bu kesim...
Hapisteki teröristlerin ve darbecilerin serbest bırakılacağını ve yerlerine Erdoğan'la birlikte hareket eden seçmenin gireceği korkusunu yaşıyor.
HDP'nin 'Millet İttifakı'na dışarıdan verdiği destek nedeniyle ödüllendirileceğini, Selahattin Demirtaş'ın hapisten çıkarılıp, ülkeyi yönetecek kabineye alınacağını düşünüyor bu seçmen kitlesi...
Bir hesaplaşma yaşanacağını, intikam duygusuyla hareket edileceğini düşünüyor.
Meydanlara çıkan muhalif adayların, "Erdoğan'dan hesap soracağım" sözünün nereye, nerelere varacağını tahmin etmeye çalışıyor.
Farz-ı misal...
Bir Cumhurbaşkanı adayı, Erdoğan'ın diplomasını en önemli gündem maddesiymiş gibi anlatıyor. Ancak seçmen, bu tartışmayla zerre-i miskal ilgilenmiyor.
Bir başka Cumhurbaşkanı adayı, "Sen falanca tarihte Fetullah Gülen'den icazet aldıktan sonra partiyi kurdun" diyor. Seçmenin binde biri dahi bu konuya ilgi duymuyor.
Günlerdir sokaklarda ve kalabalık ortamlarda oy verecek seçmen kitlesiyle oturuyor, sohbet ediyorum. Gördüğüm şu ki seçmenin iki önemli gündem maddesi var.
Birincisi ekonomi, ikincisi ülkenin gerçekten bir beka sorunu olup olmadığı...
Haklarını yemeyelim...
Muhalif adaylar zaman zaman ekonomi konularına girmiyor değil. Giriyorlar elbet. Giriyorlar ama bu giriş kendilerine bir fayda sağlamıyor. İş kimi zaman öyle bir duruma geliyor ki vaatler havalarda uçuşuyor.
İş bulamayanlara maaş dağıtılması, kredi kartı borçlarının silinmesi, askerliğin tatil beldelerinde şezlong üzerinde yapılması, tüm memur ve emeklilere her yıl ikişer maaş ikramiye dağıtılması, öğrencilere harç adı altında harçlık verilmesi ve daha niceleri...
Ancak bu vaatler konusunda da şöyle bir sıkıntı var. Seçmen, devletin imkânlarının sonsuz ve sınırsız olmadığını, verilen vaatlerle, devlet imkânlarının aynı orantıda olmadığını görüyor ve biliyor.
Yani adayların, "Verdim, vereceğim, daha çok vereceğim, en fazlasını ben vereceğim" şeklindeki uçuk kaçık vaatleri seçmen nezdinde rağbet görmüyor.
Hatta inandırıcı bulunmuyor!
İlginç olan şu ki pek çok seçmen, ekonomik dalgalanmanın seçimden sonra düzeleceğine inancını koruyor. Mehmet Şimşek'in İngiltere'de gerçekleştirdiği temaslardan sonra dövizin yeniden ve hızlı bir şekilde aşağı doğru seyretmesi, bu yöndeki umutları iyiden iyiye alevlendirdi diyebiliriz.
Geriye, bahsini ettiğimiz beka sorunu kalıyor.
Şurası net olarak görülüyor ki seçmenin yüzde 60'lık bir kesimi, ülkenin bekası konusunda ciddi endişe taşıyor. Cumhurbaşkanı adaylarından bazılarının yaptığı konuşmalar bu endişeyi daha da derinleştiriyor.
Birkaç örnek vereyim.
Bazı adayların hâlâ FETÖ ağzıyla konuşması ve FETÖ ile PKK'nın arzuları doğrultusunda hareket etmesi...
Mesela; Meral Akşener'in daha dün, darbeyi gerçekleştiren askerlere masum, o askerlere müdahale eden sivillere katil muamelesi yapması.
Mesela; CHP'nin, HDP barajı aşsın diye, Selahattin Demirtaş hapisten çıksın diye sergilediği olağanüstü gayret...
Mesela; Muharrem İnce'nin, bir araya geldiği Avrupa delegasyonunun, "İşbaşına geldiğinde Erdoğan'ı yargılayacak mısın?" diye sorması ve İnce'nin bu soruya verdiği tuhaf cevap...
Kabul edin ya da etmeyin, bu meseleler seçmende çok büyük bir endişeye neden oluyor. Bugüne kadar Erdoğan'la birlikte yürüyen seçmen kitlesi tüm bu yaşananları, "Ne oluyor?" diyerek sorguluyor.
Bugün darbeci askerlere "masum çocuklar" muamelesi yapan Meral Akşener'in, yarın işbaşına geldiğinde, darbeye müdahale edenlere "terörist" muamelesi yapacağından endişe ediyor bu kesim...
Hapisteki teröristlerin ve darbecilerin serbest bırakılacağını ve yerlerine Erdoğan'la birlikte hareket eden seçmenin gireceği korkusunu yaşıyor.
HDP'nin 'Millet İttifakı'na dışarıdan verdiği destek nedeniyle ödüllendirileceğini, Selahattin Demirtaş'ın hapisten çıkarılıp, ülkeyi yönetecek kabineye alınacağını düşünüyor bu seçmen kitlesi...
Bir hesaplaşma yaşanacağını, intikam duygusuyla hareket edileceğini düşünüyor.
Meydanlara çıkan muhalif adayların, "Erdoğan'dan hesap soracağım" sözünün nereye, nerelere varacağını tahmin etmeye çalışıyor.
Avrupalıların
dahi, "Yargılayacak mısınız?" dediği
Erdoğan'a ve ona oy veren seçmen kitlesine seçimlerden sonra hangi
muamelenin reva görüleceğini merak ediyor.
Velhasılıkelam...
Meydanlardan yayılan bu korku en çok Erdoğan'ın ve AK Parti'nin işine yarıyor.
Bu korku, AK Parti'ye oy verip vermeme konusunda kararsız olan seçmenlerin bir kez daha AK Parti ve Erdoğan etrafında kenetlenmesine neden oluyor.
Anlayacağınız muhalifler bile farkında olmadan Erdoğan'a çalışıyor!
Velhasılıkelam...
Meydanlardan yayılan bu korku en çok Erdoğan'ın ve AK Parti'nin işine yarıyor.
Bu korku, AK Parti'ye oy verip vermeme konusunda kararsız olan seçmenlerin bir kez daha AK Parti ve Erdoğan etrafında kenetlenmesine neden oluyor.
Anlayacağınız muhalifler bile farkında olmadan Erdoğan'a çalışıyor!