Salih Mirzabeyoğlu dendiğinde
aklıma hep Star gazetesi gelir. 28 Şubat döneminde gözaltına
alınmış ve tahammülü zor işkencelere maruz
kalmıştı.
Star gazetesi, Mirzabeyoğlu'nun
işkence gördüğünü gösteren o fotoğrafı manşetine koymuş ve
işkenceyi alkışlamıştı.
Manşette şu ibareler
vardı:
"Jandarma koğuşa dalınca
uyandı, alnını ranzaya çarptı. Sendeleyerek kalktı, ayağı
kayınca burun üstü düştü. Kalkayım dedi, uyku sersemiydi.
Dipçiğe gözünü vurdu. Kendini topladı. Kapıdaki askılığı
görmedi, kulağını taktı.
Jandarma hasretle sıkı sıkı
sarılınca boynuna kan oturdu. Koğuştan çıkıyordu, kapıyı açık
zannetti, kaşını yardı. Sağ gözünü dipçiğe vurmuştu sol gözü
de copa değiverdi. Diyet yaptığı için az yiyordu...
Hâlsizlikten göz altları morardı.
'Hoş
geldin' dediği jandarmanın eli, elmacık
kemiğine çarptı. Mahkeme öncesi tıraş oldu jilet keskindi,
yüzünü doğradı..."
Bu manşeti atan adamı
tanıyorsunuz. Tanımayanlar için söyleyeyim.
Hani şu sıralar Türkiye'de
adaletin olmadığını, hukukun kalmadığını söyleyen Yılmaz Özdil var
ya...
Hani eline her kalem aldığında
millete "Bidon kafalı" diye
hakaret ederek tatmin olan Yılmaz Özdil var
ya...
Bu manşetin altında onun imzası
vardı işte.
Özdil'in o manşetini sırıtarak
okuyanlar ise bugün utanmadan haktan hukuktan ve
adaletten bahseden sol cenahtı.
Salih
Mirzabeyoğlu'nu, mağdur olmasına rağmen 16 yıl hapiste
tutanlar, dönemin Adalet Bakanı CHP'li Mehmet Moğultay'ın bir
çırpıda atadığı 3 bin hâkim
ve savcıydı.
Cezaevinde Mirzabeyoğlu'na
işkence edenler de CHP'nin atadığı İnfaz Koruma
memurlarıydı.
Uzak bir tarihten bahsetmiyorum
ha!..
CHP'nin koalisyon ortağı olarak
ülkeye hükmettiği 20 yıl öncesinden
bahsediyorum.
Dün Sözcü gazetesine göz
attım.
Yazarlarını
okurken, "Allah bunlara fırsat vermesin. Bunlar seçim
kazanırsa, o günlere dönmek işten bile
değil" dedim.
Zalimlerin şakşakçısı Yılmaz
Özdil o günlere dönmenin hayaliyle ellerini ovuşturuyor. 28
Şubat'ın zalimlerinden Mesut Parlak, "Halkın
manifestosu tamam" diyor. Can Ataklı HDP'yi
pışpışlıyor.
Bir zamanlar, "Ben
olsam ramazan ayında saldırırım" diye PKK'ya yol
yordam öğreten Emin Çölaşan "Bunlar
gidecek" diye seviniyor.
Bekir Coşkun
ise "Tamam değil" diye
haykırıyor.
"Ergenekon'dan içeriye
atılanların hesabı sorulmadan tamam olmaz" diye
intikam yeminleri ediyor.
Bütün bunlara baktığımızda,
Erdoğan ve AK Parti'nin kaybettiği bir ortamda bin yıl sürecek yeni
28 Şubatların yaşanacağı bir sürecin başlayacağını tahmin
etmek pek de zor olmasa gerek.
Niyetim korku pompalamak
değil.
Zira bu dönemin başlayacağını ben
değil, yukarıda isimlerini tek tek zikrettiğim kişilerin bizzat
kendisi söylüyor.
Kazandıkları seçimin ertesi
günü "Havuz" dedikleri medyaya el
koyacaklarını kendileri söylüyor.
Hapistekileri çıkaracaklarını, yerlerine
Erdoğan ile yandaşlarını dolduracaklarını kendileri
söylüyor.
Büyük projelerin tamamını
durduracaklarını kendileri söylüyor. YPG'yi terör örgütü olarak
görmediklerini kendileri söylüyor. "Hendekçi
arkadaşlar"ın ülke yönetiminde olmaları gerektiğini
kendileri söylüyor.
Ezanlardan rahatsız olduklarını,
şehitlik kavramından tiksindiklerini kendileri
söylüyor.
Demem o ki...
Eğer Erdoğan kaybederse, 25
Haziran sabahı en küçük sorunumuz seçim kaybetmek olacak, emin
olabilirsiniz.
Tarihe not düşmek adına şuraya
yazıyorum. Abdülhamid’den sonra, Menderes'ten sonra, Özal'dan ve
Erbakan'dan sonra ne olduysa o olacak.
Bütün bunlara rağmen
hâlâ aramızdan ayrılmak isteyen varsa, lütfen en yüksek
binanın tepesinden atlayarak ayrılsın.
Zira bu, onlar için en iyi
kurtuluş yolu olacak!