CHP'nin "Bu kez
kesinlikle kazanıyoruz" dediği her seçim döneminde
azgın azınlığın ortaya çıkıp kan akıtmaktan ve darbe yapmaktan
bahsetmesi tesadüf değil.
Tarihlere ve söylemlere dikkat
edin!
24 Haziran seçimleri öncesinde
Cumhurbaşkanı olacağına inandırılan Muharrem İnce ne
diyordu?
"Avrupa Birliği'ne bağlı
ülkelerin temsilcileri benim Cumhurbaşkanı olmam durumunda
Erdoğan'ı yargılayıp yargılamayacağımı
soruyor" diyordu.
CHP lideri Kemal
Kılıçdaroğlu, "İçeridekileri çıkaracak, bir
zamanlar Fetullah Gülen'le birlikte hareket eden herkesi içeri
atacağız" diyordu.
Küfür ve hakaretler havalarda
uçuşuyordu.
Şimdi yine aynı durumla karşı
karşıyayız. 31 Mart Mahalli İdareler Seçimini kazanacağına iyiden
iyiye inanan azgın azınlık bir kez daha aynı söylemlerle karşımıza
dikildi.
Mine Kırıkkanat'ın tehditlerini
tekrar hatırlayalım:
"Şimdi mağdur biziz. O
zaman bunun da bir hesap günü gelecek. Biz de sizi mağdur edeceğiz
elbette. Elbette bugün gelecek" diyordu küfür suratlı
kadın...
Şimdiye dönelim...
Kemal Kılıçdaroğlu insanları boş
yere sokaklara inmeye davet etmiyor. Fatih Portakal gibiler milleti
yok yere sokak eylemleri yapmaya çağırmıyor. Çünkü bu kez en
azından İstanbul ve Ankara'yı alabileceklerine ve bunun üzerinden
oluşturacakları kaos eylemleriyle Erdoğan'ı devirebileceklerine
inanıyorlar.
Buna öylesine inanıyorlar ki
artık Erdoğan'ı ipte sallandırmak istediklerini dahi
saklamıyorlar.
İzlediniz değil mi Metin Akpınar
denilen sanatçı müsveddesini:
"Kutuplaşma ve karmaşadan
kurtulmamızın tek çaresi demokrasidir. O noktaya ulaşabilirsek
kavga gürültü olmadan bu işin içinden çıkarız. Ulaşamazsak, belki
lideri ayağından asarlar, belki mahzenlerde zehirlenerek ölür,
belki de başka liderlerin yaşadığı kötü sonları
yaşayabilir" diye nasıl nefret kustuğunu, nasıl
öfke nöbetleri geçirdiğini izlediniz değil mi?
"Rusya'ya kim yaklaştıysa
sonu ihtilal oldu. Adnan Menderes Rusya'dan randevu
almıştı, bir ay sonra ihtilal oldu. Demirel randevu aldı,
ihtilal oldu. Bakalım darısı kimin başına" diyerek
darbe temennisini ortaya koyarken nasıl da mutluydu gördünüz değil
mi?
Amerika'ya darbe yaptıracak, Türk
milletine liderini bir kez daha astıracak, İslam'la dalga geçecek,
millî ve manevi değerlerimizi ayaklar altına
alacak.
Hayali bu!
Hepsinin hayali bu!
Her seçim döneminde belli bir
tehlikeye dikkat çekiyor "Bunların derdi seçim falan
kazanmak değil. Bunlar, seçim sonrası ülkeyi Suriye'den, Irak'tan,
Libya'dan daha beter hâle getirmenin planlarını
yapıyor" diyorum.
Amacım korku pompalamak falan
değil, zira bunları ben değil, bu kara planın parçası olan şer
odakları bizzat itiraf ediyor.
Benim Mine Kırıkkanat, Müjdat
Gezen, Fatih Portakal, Yılmaz Özdil ve Kemal Kılıçdaroğlu gibi
darbe şakşakçılarına söyleyecek sözüm yok. Onlar akrep gibi
fıtratlarının gereğini yerine getiriyor.
Önemli olan bunlara bu fırsatı
verip vermeyeceğimizde...
O fırsat verilirse, bu ülkede AK
Parti'ye ucundan kenarından destek veren herkes payına düşen acıdan
nasibini alacak. Yok eğer fırsat verilmezse, bu tür
söylemler vız gelir tırıs gider.
Metin Akpınar'ın sözlerine
gelince...
Bu ülkede demokrasinin ülkeler
üstü işlediğinin kanıtı Metin Akpınar ve onun gibi
düşünen darbecilerdir. Eğer bu söylemleri bir televizyon kanalında
ve alkışlar eşliğinde söyleyebiliyorsanız, bu ülkede demokrasinin
daniskası var demektir.
Akpınar'ın hezeyanlarından
sonra bana gelen iki mesajı paylaşıp yazıyı
noktalayayım:
Birinci
mesaj:
Erdoğan’ı sevmeyebilirsin ama bu
ülkenin başındaki adamı ayaklarından asmak da neymiş
kardeşim? Ben görevinden ihraç edilen bir kamu
görevlisiyim. Darbe günü asker üniforması giymiş teröristlere
karşı nasıl ülkemin yanındaysam böyle bir durumda yine yanında
olur, Cumhurbaşkanı'nı korurum.
İkinci
mesaj:
Erdoğan'ı ben de sevmem, ama
bu kadarı da fazla. Darbe özlemcisi, Amerikan yardakçısı bu vatan
hainlerine meydanı bırakmayız. Metin Akpınar bu tür yorumlar
yapacağına gidip balkonundan çıplak pozlar vermeye devam
etsin.
Bunlar böyle konuşarak Erdoğan’ı
kendisinden nefret edenlere bile sevdiriyor.
İşin en çarpıcı yanı da bu olsa
gerek!