Aslında Sözcü gazetesinin, yazarı olduğum Türkiye gazetesi ile ilgili attığı iftira içerikli ve operasyon amaçlı manşetlerine değinmeyi düşünmüyordum.
Zaten bana da pek gerek kalmıyordu.
Sevgili Fuat Uğur ile Cem Küçük'ün yazdığı yüzde yüz doğru ve tahrip gücü yüksek yazıları Sözcü’ye yetiyor da artıyordu bile.
Ancak dün mesele başka bir boyut kazandı.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu CHP Grup Toplantısı'nda Sözcü'den yana taraf tutup İhlas Finans'a saldırınca meseleye müdahil olmak farz oldu.
Kılıçdaroğlu konuşmasında, “İhlas Finans'ın elindeki sermayeyi yandaş kuruluşlara aktardığı için kapatıldığını ve 70 bin kişiyi mağdur ettiğini” söylüyor.
Kendisini dinlerken, "Bir adamın doğrusu böyleyse yalanı nasıldır acaba" diye düşündüm. Ancak attığı yalanlar nedeniyle milyonluk tazminatlar ödeyen bir adam mevzu bahis olunca, insan her türlü fenalığı bekliyor işte...
Gelin bugün zamanda biraz yolculuk yapalım ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun nasıl yalan söylediğini ortaya çıkarabilmek için İhlas Finans'ın nasıl "Batırıldığına" dair gerçeklere mercek tutalım.
İhlas Finans, 28 Nisan 1995 tarihinde, 1 trilyon Türk lirası ödenmiş sermaye ile kuruldu. Kurulan bu finans şirketi her ne hikmetse Türkiye'de sadece bir kişiyi rahatsız etti.
O kişi, İhlas Finans'ın kuruluşundan bir yıl sonra, yani 1996 yılında Asya Finans'ı kuran Fetullah Gülen isimli şeytandı! Zaten geriye dönüp tarihlere bakarsanız, Gülen'in hayatının her döneminde İhlas Grubu'nu istemediğini ve bire bir taklit ettiğini görürsünüz.
Sırasıyla gidelim.
İhlas Grubu Türkiye gazetesini kuruyor. O zamanlar gazete okumanın günah olduğu vaazları veren Fetullah Gülen, birkaç yıl sonra Zaman gazetesini kurduruyor.
Merhum Enver Ören TGRT'yi kuruyor, Fetullah Gülen hemen Samanyolu TV'nin kurulması talimatını veriyor. Enver Ören İhlas Finans'ı kuruyor, Gülen "Asya Finans'ı kurun" talimatı veriyor. Ve son olarak İhlas Holding kuruluyor, Gülen karşısına Kaynak Holding'i koyuyor.
Ve daha da ilginç olanı, İhlas Grubu'nun batırılması gerektiğini söylüyor yakınındaki kurmaylarına...
Bunu yapmak için de boş durmuyor.
Türkiye'nin tüm kılcal damarlarına sızdığı gibi, Türkiye'deki büyük şirketlere sızdığı gibi, İhlas Finans'a da sızıyor. Güven tesis ederek üst makamlara gelen adamları sayesinde İhlas Finans'ı tasfiye etme sürecini başlatıyor.
Bu işi şöyle yapıyor.
Önce kendisine bağlı cemaat mensuplarına, İhlas Finans Kurumu'na para yatırın talimatı veriyor. Bu talimat sonrası bankaya büyük meblağlar yatırılıyor. Hemen ardından, "Paranızı çekin" talimatı veriyor.
Gelin sonrasını Tasfiye Hâlindeki İhlas Finans Yönetim Kurulu Başkanı İrfan Hattatoğlu'ndan dinleyelim:
"Gülen, kendi adamlarına paraların çekilmesi talimatı vermeye başladı. Müşterilerimiz bankanın kapısına dayandı. Bir çırpıda 200 milyon TL para çekme talebi geldi. Bu kadar yüklü para çekme talebini hangi banka gelirse gelsin karşılayamaz.
O dönemde, yani 1999 yılında Merkez Bankasında 120 milyon dolarlık paramız var. Ama gelin görün ki birilerinin devreye girmesinden dolayı Merkez Bankası paramızı vermiyor. Öyle bir ayarlama yapmışlar ki, Merkez Bankası bu paranın hepsini değil, 10 milyon dolarını veriyor.
Paramızın büyük bir kısmı Merkez Bankası'nda kaldı. Bize verilmedi ve hemen ardından tuhaf bir şekilde Maliye Bakanlığı bu paraya el koydu. Paramıza el konulduktan sonra ayakta kalmamız mümkün değildi ve banka battı..."
Peki o dönemde İhlas Finans'a el konulması noktasında hangi hükûmet yetkilisi görev aldı dersiniz?
Onu da söyleyeyim.
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in prensi olarak bilinen Hüsamettin Özkan!..
Fetullah Gülen'e yakınlığıyla bilinen Bülent Ecevit bu karara bir süre direnmiş gibi yaptı ama sonrasında el konulması talimatı verdi.
Bir ülke düşünün ki o ülkenin Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığı bir finans kurumunun parasına eşkıya gibi çöküyor. "Senin bende olan paranı vermiyorum" diyor, bununla da yetinmeyip o finans kuruluşuna el koyuyor.
Kapalı kapılar arkasında savrulan tehdit ve şantajlar sayesinde İhlas Finans Kurumu tasfiye sürecine zorlanıyor. "Mağdur olan 70 bin kişinin zarar ziyanını da sizin boynunuza bıraktık. Eğer ödemezseniz, sizin diğer kurum ve kuruluşlarınıza da çökeriz" deniliyor.
Yaşananların özeti bu...
Türkiye gazetesinin yazarı olmadığım dönemlerde de hep söyledim. Devlet, o dönemde İhlas Grubu’nun parasına hukuksuzca el koydu. El konulan para, bugün 21 bin 513 mağdurun hakkının ödenmesi için fazlasıyla yetiyordu.
İhlas Grubu’nun bu mağduriyeti giderebilmesi için önce devletin İhlas Finans’a yaptığı haksızlığı telafi etmesi ve el koyduğu parasını ödemesi gerekiyor.
Kaldı ki…
Yazdığım bütün bilgiler bugün devlet kayıtlarında mevcut ve eskiden Gülen'in yanında durup, ihaneti gördükten sonra ayrılan eski cemaat mensupları da bu yaşananları harfi harfine doğruluyor.
Ama dikkat ederseniz Kemal Kılıçdaroğlu yaptığı konuşmada efendisi Fetullah Gülen ile ilgili tek kelime etme gereği duymuyor. Fetullah Gülen'in o dönemde Ecevit'i nasıl parmağında oynattığına hiç değinmiyor.
Neden?
Çünkü işi bu.
Türkiye'nin en zor zamanlarında bazen PKK’ya, bazen de Fetullah Gülen'e, açıktan destek veren Sözcü gazetesini savunmak adına yapıyor bunu. Eğer bunu yapmazsa efendisi Fetullah Gülen kulağını, hatta ipini çekecek. Bunu bildiği için savunuyor Sözcü’yü ve Sözcü’nün yalan içerikli manşetlerini…
Yazık, gerçekten yazık.
Türkiye belki pek çok şeyi hak ediyor ama Kemal Kılıçdaroğlu gibi bir siyasetçiyi asla ama asla hak etmiyor.