Herkesin önce şunu çok iyi bilmesi gerekiyor. Erken
seçim kararı yok yere, durduk yere alınmadı. Son dönemlerde
yaşananlara baktığımızda bunu çok daha iyi
anlayabiliriz.
Hatırlarsanız, bundan iki hafta önce, "Yeni
patlama noktası aranıyor" başlıklı bir yazı
yazmış ve yaklaşan sessiz tehlikeye şu sözlerle dikkat
çekmiştim:
Demiştim ki:
"28 Şubat'ta muhabirlik yapan ve 28 Şubat'ın
yaşanmasına neden olan tüm gelişmeleri takip eden bir gazeteciyim.
Bugün medyaya baktığımda, tıpkı o dönemde olduğu gibi yeni bir 28
Şubat fırtınası estirilmeye çalışıldığına şahit
oluyorum.
Bazı köşe yazarları, Gezi'yi aratmayacak yeni bir
ayaklanma için ellerine geçen tüm verileri olanca gücüyle
kullanıyor. 'Kullandığımız verilerden hangisi toplumu
sokağa döker, orasını bilemiyoruz ama hepsini denemekte yarar
var' dercesine yazıyor bu kalem
erbapları...
Bazı tarikat ve cemaatlerin bundan yıllar önce
verdiği fetvaların ve yaptığı açıklamaların dün yaşanmış gibi
yeniden ısıtılarak önümüze getirilmesi boşuna
değil."
Evet, hiç de boşuna değildi yapılanlar...
Muhalefet partileri, Allah'ın her günü, "Bu
iktidar öyle ya da böyle
gidecek" diyordu.
Sonra...
Önemli konularda susup, eften püften meseleler üzerine
konuşmayı seven eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ortaya
çıktı.
"Hepimiz evimizin içini düzene koymamız gerekir.
Bunu koymadığımız süre içerisinde, gün gelir ya insanlar ayaklanır
veya dış müdahale kaçınılmaz hâle gelir" diyerek açık
açık bir ayaklanmadan bahsetti.
Daha sonra...