Amerika'da işler karışık. Hem de epey karışık. Ortaya çıkan tablo, Donald Trump'ın, başkanlık koltuğunda daha fazla oturamayacağını gösteriyor.
Hele avukatı, Trump'ın Rusya ile ilişkilerini anlatmaya karar verdiğine göre ben diyeyim iki, siz deyin üç ay...
Eli kulağında yani...
Gitmesi kesin gibi ama kanlı mı gider kansız mı gider orası belli değil.
Gerçi Trump'ın gidip gitmemesi Amerika ile Türkiye ilişkilerini bir anda süt liman hâle getirmeyecek. Çünkü ondan sonra göreve gelecek olan Pence isimli yardımcısı da en az Trump kadar Türkiye düşmanı...
Netice itibarıyla "Casus Brunson" meselesinde krizin fitilini ateşleyen "Ya rahibi verin ya da gereğini yaparız" diyen kişinin Pence olduğunu unutmayalım.
Trump'ın bu aşamadan sonra bütün planları "Casus Brunson"ı kurtarmak üzerine olacak. Çünkü ancak onu kurtarırsa Evangelistlerin ve tabii ki Hristiyan kesimin desteğini arkasına alabilecek.
Bu nedenle krizi tırmandırmanın yollarını arıyor, önemli gördüğü isimler üzerinden Türkiye'ye yeni mesajlar gönderiyor.
İşte onlardan biri önceki gün ortaya çıktı. Donald Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'dan söz ediyorum. Zira yaptığı açıklamalar bir hayli ilginç:
"Türkiye Brunson'ı bırakmayarak büyük bir hata yaptı. Eğer koşulsuz serbest bırakmayı düşünürlerse kriz hemen biter" diyor.
Devamındaki sözleri de son dönemlerde alışkın olduğumuz tehditlerden birini barındırıyor: "Katar'dan gelen para Türkiye ekonomisini kurtarmaya yardım etmez"
Aslında en başından itibaren bizim yapmamız gerekeni onlar yapıyor.
Normal şartlarda bizim açıklama yaparak "FETÖ elebaşını vermezseniz bütün ilişkilerimizi keseriz ve mallarınıza ambargo uygularız" dememiz gerekiyordu ama bu fırsatı kaçıralı çok oldu.
İşe bakın ki biz, bize karşı suç işlemiş bir haini istiyoruz ama vermiyorlar. Vermedikleri gibi, yine bize karşı çeşitli suçlara bulaşmış kendi casuslarını istiyorlar.
Çünkü ikisi de onların adamı.
Türkiye'nin casus Brunson'ı teslim etmemesi gayet doğru ve yerinde bir karar. Bu aşamada Brunson’ın verilmesi, Türkiye'nin dik duruşundan kaynaklanan karizmasına büyük darbe indirecek.
Ekonomik yaptırımlara boyun eğen ülke konumuna düşeceğiz. Bunun yanı sıra istediğini yaptırması, ABD'yi iyiden iyiye azdıracak ve yeni taleplerle üstümüze gelecekler.
Yalnız bu noktada algı operasyonunu çok iyi yapmamız gerekirken, bunu başaramadığımız da aşikâr.
Farzı misal...
Amerika, Pensilvanya'da beslediği hain FETÖ elebaşından bahsederken "Din adamı" sıfatını özellikle kullanıyor. Bu sıfatı kullanarak FETÖ elebaşının suç işlemeyecek biri olduğunu dünya kamuoyuna kabullendirmeye çalışıyor.
Biz ise "Casus" Brunson'dan bahsederken farkında olmadan, "Rahip Brunson" demeye devam ediyor ve bir casusu değil de bir din adamını alıkoyduğumuzu kendi ağzımızla dünyaya anlatıyoruz.
Bu adam casusluk suçu işlerken suçüstü yakalanmadı mı? Elimizde PKK'ya destek verdiğine dair onlarca, hatta yüzlerce delil yok mu? O zaman adamı neden kendi ağzımızla masumlaştırıyor, "Rahip Brunson" diye anlatıyoruz?
Bunu gerçekten anlamıyorum.
Neyse...
Başa dönecek olursak...
Yukarıda da söylediğim gibi, Amerika bu sıralar havlamaya, biz ise "hoşt" demeye devam edeceğiz. Girdiğimiz yol şimdilik sıkıntılı gibi görünebilir ama bu yolun sonunda düzlüğe çıkan biz olacağız.
Amerika kaybedecek ve geri adım atacak.
Bu nedenle Donald Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'ın ya da diğer isimlerin sözlerine fazla aldırış etmemek gerek.
Havlayıp dursunlar.
Hazır Kurban Bayramı'nda elimizde fazlasıyla kemik birikmişken, ABD'den havlayanlara birer kemik atmak en doğru hareket olacak.
Hele avukatı, Trump'ın Rusya ile ilişkilerini anlatmaya karar verdiğine göre ben diyeyim iki, siz deyin üç ay...
Eli kulağında yani...
Gitmesi kesin gibi ama kanlı mı gider kansız mı gider orası belli değil.
Gerçi Trump'ın gidip gitmemesi Amerika ile Türkiye ilişkilerini bir anda süt liman hâle getirmeyecek. Çünkü ondan sonra göreve gelecek olan Pence isimli yardımcısı da en az Trump kadar Türkiye düşmanı...
Netice itibarıyla "Casus Brunson" meselesinde krizin fitilini ateşleyen "Ya rahibi verin ya da gereğini yaparız" diyen kişinin Pence olduğunu unutmayalım.
Trump'ın bu aşamadan sonra bütün planları "Casus Brunson"ı kurtarmak üzerine olacak. Çünkü ancak onu kurtarırsa Evangelistlerin ve tabii ki Hristiyan kesimin desteğini arkasına alabilecek.
Bu nedenle krizi tırmandırmanın yollarını arıyor, önemli gördüğü isimler üzerinden Türkiye'ye yeni mesajlar gönderiyor.
İşte onlardan biri önceki gün ortaya çıktı. Donald Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'dan söz ediyorum. Zira yaptığı açıklamalar bir hayli ilginç:
"Türkiye Brunson'ı bırakmayarak büyük bir hata yaptı. Eğer koşulsuz serbest bırakmayı düşünürlerse kriz hemen biter" diyor.
Devamındaki sözleri de son dönemlerde alışkın olduğumuz tehditlerden birini barındırıyor: "Katar'dan gelen para Türkiye ekonomisini kurtarmaya yardım etmez"
Aslında en başından itibaren bizim yapmamız gerekeni onlar yapıyor.
Normal şartlarda bizim açıklama yaparak "FETÖ elebaşını vermezseniz bütün ilişkilerimizi keseriz ve mallarınıza ambargo uygularız" dememiz gerekiyordu ama bu fırsatı kaçıralı çok oldu.
İşe bakın ki biz, bize karşı suç işlemiş bir haini istiyoruz ama vermiyorlar. Vermedikleri gibi, yine bize karşı çeşitli suçlara bulaşmış kendi casuslarını istiyorlar.
Çünkü ikisi de onların adamı.
Türkiye'nin casus Brunson'ı teslim etmemesi gayet doğru ve yerinde bir karar. Bu aşamada Brunson’ın verilmesi, Türkiye'nin dik duruşundan kaynaklanan karizmasına büyük darbe indirecek.
Ekonomik yaptırımlara boyun eğen ülke konumuna düşeceğiz. Bunun yanı sıra istediğini yaptırması, ABD'yi iyiden iyiye azdıracak ve yeni taleplerle üstümüze gelecekler.
Yalnız bu noktada algı operasyonunu çok iyi yapmamız gerekirken, bunu başaramadığımız da aşikâr.
Farzı misal...
Amerika, Pensilvanya'da beslediği hain FETÖ elebaşından bahsederken "Din adamı" sıfatını özellikle kullanıyor. Bu sıfatı kullanarak FETÖ elebaşının suç işlemeyecek biri olduğunu dünya kamuoyuna kabullendirmeye çalışıyor.
Biz ise "Casus" Brunson'dan bahsederken farkında olmadan, "Rahip Brunson" demeye devam ediyor ve bir casusu değil de bir din adamını alıkoyduğumuzu kendi ağzımızla dünyaya anlatıyoruz.
Bu adam casusluk suçu işlerken suçüstü yakalanmadı mı? Elimizde PKK'ya destek verdiğine dair onlarca, hatta yüzlerce delil yok mu? O zaman adamı neden kendi ağzımızla masumlaştırıyor, "Rahip Brunson" diye anlatıyoruz?
Bunu gerçekten anlamıyorum.
Neyse...
Başa dönecek olursak...
Yukarıda da söylediğim gibi, Amerika bu sıralar havlamaya, biz ise "hoşt" demeye devam edeceğiz. Girdiğimiz yol şimdilik sıkıntılı gibi görünebilir ama bu yolun sonunda düzlüğe çıkan biz olacağız.
Amerika kaybedecek ve geri adım atacak.
Bu nedenle Donald Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'ın ya da diğer isimlerin sözlerine fazla aldırış etmemek gerek.
Havlayıp dursunlar.
Hazır Kurban Bayramı'nda elimizde fazlasıyla kemik birikmişken, ABD'den havlayanlara birer kemik atmak en doğru hareket olacak.