AK Parti'nin son dönemlerdeki
bazı icraatlarından memnun olmayan parti içi muhalif kesim, yerel
seçimlerde sandığa gitmeyeceğini ya da başka partiye oy
vereceğini söylüyor.
Söyledikleri şu:
"Ben Erdoğan'ı hep
destekledim, bundan sonra da desteklerim. Yapılacak
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendisine yine oy veririm.
Ama bu seçimlerde AK Partili belediye başkan adaylarına oy
vermeyeceğim."
Gerekçeleri farklı
farklı...
Kimi “Emeklilikte
Yaşa Takılanlar” diyor, kimi “3600 ek
gösterge”den bahsediyor, kimi ise ekonomik sıkıntıdan,
kimi ise FETÖ mağduriyetinden dem vuruyor.
Bu kesimler kusuruma bakmasın ama
ben bu durumu pireye kızıp yorgan yakmaya
benzetiyorum.
Yani seçilecek olan il ve ilçe
belediye başkanları. Hadi diyelim ki Binali Yıldırım'ı ya da
Mehmet Özhaseki'yi cezalandırıp belediye başkanı
seçmediniz.
Ne olacak?
Yerine gelecek olan belediye
başkanları yukarıda saydığım sıkıntıları giderecek yetkiyle mi
gelecek? Ya da tersinden bakalım. Binali Yıldırım ve Mehmet
Özhaseki göreve gelirse bu sorunları çözecek mi?
Hayır, çözmeyecek!
Dedim ya, bu seçim
mahallî idareler seçimi. Kendi ilimizi, ilçemizi ve dahi
mahallemizi teslim edeceğimiz, bize bire bir hizmet edecek belediye
başkanlarını seçeceğiz.
Başka bir şey
değil...
Şimdi diyeceksiniz
ki: "Bu seçim basit bir mahalli idareler seçimiyse,
neden ısrarla bir genel seçim havası
estiriliyor?"
Haklı bir soru...
Müsaade ederseniz bu sorunun
cevabını ben değil, Millet İttifakı'nın temsilcileri
versin.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu dün
yine yabancı misyon şefleriyle bir aradaydı. Henüz vatandaşına
anlatmadığı seçim vaatlerini Avrupalı Büyükelçilere
anlatıyordu.
Söylediği şu söz
önemli:
"İstanbul ve Ankara başta
olmak üzere hedefimizde büyükşehirler var. Buraları
kazandığımız an, iktidar yolunu açmış
olacağız."
Bir başka CHP'li ismi,
Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'yi dinleyelim:
"Eğer Adana'yı, Mersin'i,
Bursa'yı, Ankara'yı, İstanbul'u alırsak Cumhurbaşkanlığı ve
milletvekili seçimi erkene alınır. Ben de Cumhurbaşkanı
olurum."
Peki bu iş o kadar kolay mı
olacak?
İnanın yerel seçimlerde birkaç
büyük il kaybedildikten sonra bu iş tereyağından kıl çekmekten
daha kolay olacak. Nasıl olacağını gerek televizyon ekranlarında
gerekse köşe yazılarımda birkaç kez dile
getirdim.
Belki duymayan vardır diye tekrar
edeyim.
Türkiye Cumhurbaşkanlığı Hükûmet
Sistemi'ne geçiş referandumunu yapmak üzereyken temeli sağlam olan
bir iddiada bulunmuştum.
Eski Cumhurbaşkanı Abdullah
Gül'ün bir parti kurma ya da bir partinin başına geçme hazırlığı
yaptığını, bu zemini oluşturmak için de Doğu ve Güneydoğu'daki Kürt
aşiretler başta olmak üzere çeşitli kesimlerle gizli kapaklı
görüşmeler yaptığını söylemiştim.
Ancak o dönemde
birileri "Zemin şimdi uygun
değil" diyerek sabırlı olmasını istedi. Son
Cumhurbaşkanlığı seçiminde Gül'ün ne yaptığını hepimiz gördük. Eğer
"çatı aday" olarak kabul edilseydi, Erdoğan'ı indirmek için rakip
olacaktı ama o da olmadı.
Geçtiğimiz haftalarda katıldığım
bir televizyon programında, "Abdullah Gül
çalışmalarına hız verdi. Yerel seçimler sonrası ya bir parti
kuracak, ya da bir partinin başına
geçecek" dedim.
Abdurrahman Dilipak Hoca da benim
bu sözlerimi destekleyen ciddi bir kulis bilgisine yer
verdi birkaç gün önce...
“AK Parti'nin İstanbul ya
da Ankara'yı kaybetmesi ve oy oranı olarak gerilemesi Abdullah
Gül için beklenen zeminin oluşması anlamına geliyor. AK Parti
içinden 50-55 milletvekilini de yanına alarak ya bir parti kuracak
ya da Saadet Partisi'nin başına geçecek" diye
yazdı.
Ben bu iddiayı bir adım öne
götüreyim:
Abdullah Gül sadece birkaç
milletvekili değil, seçilecek bazı belediye başkanlarını da başına
geçeceği ya da kuracağı partiye çekerek AK Parti'yi bitirme oyunu
oynayacak.
Ve Türkiye şahit
olsun...
Benim haftalardır eleştirdiğim AK
Partili bazı belediye başkan adayları, böyle bir ortamda AK
Parti'den istifa ederek Abdullah Gül'ün başına geçtiği partiye
katılacak.
Daha altı ay önce yapılan
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP'den milletvekili adayı olup,
çıktığı televizyon ekranında Erdoğan'a, "Bu adam
Kaddafi olmak istiyor" diyen ve şimdi AK Parti
Belediye Başkan Adayı gösterilen birinin...
Gittiği her
ortamda, "Süleyman Soylu Kürtleri
katlediyor" diyerek İçişleri Bakanı'na kâğıda kaleme
gelmez galiz küfürler savuran ama AK Parti'den aday gösterilen bir
belediye başkan adayının...
Ya da ByLock kullandığı kesinlik
kazanmasına rağmen AK Parti'den aday gösterilen bir başka adayın
bunları yapmayacağına garanti verebilen birileri varsa, buyursun
öne çıksın.
Ve ben bunları yazdım diye
günlerdir "AK Parti'yi niye eleştirip kötü
gösteriyorsun" diyenlerin surat hâlini de o zaman
göreceğim Allah izin verirse...
Konuya dönelim.
AK Parti'nin İstanbul ya da
Ankara'yı kaybetmesi, Abdullah Gül'ün AK Parti'den koparacağı
isimlerle birlikte siyaset sahnesine dönmesi, Cumhurbaşkanı
Erdoğan'ın elini tahmin edilemez boyutta zayıflatacak.
Meclis'te azınlık durumuna düşen
AK Parti'nin, erken genel seçim isteğine cevap vermekten başka
şansı olmayacak.
Çünkü eğer erken seçime
gidilmezse, Sarı Yelekliler benzeri ya da Gezi benzeri bir eylem
planlanarak Türkiye bir ateş çemberinin içine
çekilecek.
Bundan sonrası Kemal Kılıçdaroğlu
ve Muharrem İnce'nin de dediği gibi... CHP'nin
iktidarı, Bay Tatanka'nın Cumhurbaşkanlığı dönemi
başlayacak.
Pardon...
HDP ve dolaylı olarak PKK'nın
iktidarı desek daha doğru olacaktı.